Prof. Dr. İbrahim Attila Acar
attila2000@gmail.com
VERİLERLE TÜRKİYE
16/05/2023 Bir ülkeyi oluşturan insan topluluğu, burada mutlu, refah ve barış içerisinde yaşamak ister. Kendilerini güvende ve değerli bulacakları bir yurtta, insanlığın temel ilkeleri çerçevesinde varlıklarını sürdürmek ister. Bu yüzden biz de içinde yaşadığımız toplumu tanıyalım önce. Bu bakışı yaparken de Türkiye'nin genel bir demografik yapısını çıkartmak gerekir. Evet ekonomik sorunları olan bir toplumuz. Nüfus da sürekli değişiyor. Hane halkı sayısı şu anda 23 milyona ulaşmış. Bunlarda genç ve yaşlı dengesinde, gençler lehine artan bir durum söz konusudur. Hanelerin %65’i çekirdek ailelerden oluşuyor. %15’i birlikte yaşayan aileler; %17 tek başına yaşayanlar ve %3 ailesiz olarak birden fazla kişinin beraber yaşadığı gruplar var. Yani her üç haneden ikisi çekirdek aileyi temsil ediyor. Cumhuriyet'in ilk kurulduğu yıllarda kır nüfusu %80 şehirli nüfus %20 idi. Şimdi şehirli nüfus %92'ye kadar yükselmiş durumda. Şehirleşen nüfusta köydeki evini barkını, tarlasını satıp şehire gelen insanların çoğu için hayat, asgari ücretle başlamaktadır. Ama beklentileri bu asgari ücretin karşılaması mümkün değil. Emeklilerimiz var tabii ki. Sosyal güvenlik sistemi bunun için var. 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'ndan sonra dahi milli gelirin %5'ine kadar yükselen bir miktarda sosyal güvenlik sistemine bütçeden kaynak aktarımı devam etti. SGK sisteminden yararlanan sayısı arttıkça bütçeden onlara daha fazla kaynak aktarmak zorundayız. Ya da eldeki imkanlar doğrultusunda ayağımızı yorgana göre uzatıp "biz ancak bu kadar imkan verebiliyoruz" demeliyiz. Bunu şunun için söyleme gereği hissettim. Türkiye'de aktif nüfus 65 milyon. Nüfusun %65 ile %70 arasında aktif nüfustan oluşması yaklaşık iki yüz elli senede bir denk gelen bir durum. Aslında Türkiye yapı itibariyle bu aktif nüfusu doğru değerlendirse, doğru yönlendirmiş olsa belki çok farklı bir noktada olan bir ülke olacağız. İşgücüne katılım dediğimiz zaman %53 gibi yani 65 milyon aktif nüfusun içinde 33 milyondan söz ediyoruz. Bu anlamda işgücünde olan nüfusun, aktif nüfusa göre çok düşük olduğunu söyleyebiliriz. Geriye kalan aktif nüfus nerede? 9 milyonu üniversitede, ev hanımlarını saymıyoruz, emekliler vaktinde çalışmış zaten, onlar da işgücüne katılmıyor. Hapishanede olanlar var, askerde olanlar, çalışmak istemeyenler var diyoruz, saymıyoruz. Bunlar da aslında milli geliri çoğaltabilecek olan, milli gelir hesaplarında çok etkili işler de yaptığını düşündüğümüz kişiler olarak belki hesaplamaya dahil edilebilecekken, yapılmıyor. Ev hanımının evde yaptığı işi hizmet alarak yaptırınca para veriyoruz. Ama evde kadınların ürettiği ev işi, çocuk veya yaşlı bakımı gibi işleri “bizim kadınlarımız” olunca hesaba katmıyoruz. Böyle olmamalı!.. Genel olarak işsiz sayısında bir konuya dikkat çekmek için bu veriyi kullandım. 3.5 milyon işsizin %20'sini genç işsizler oluşturuyor. Her beş genç işsizden birisi yükseköğrenim almış kişilerden oluşuyor. Bu da ülkedeki işgücü dağılımının çok problemli bir şekilde geliştiği konusunda fikir veriyor. Türkiye'de %16'lık tarımsal nüfus var. Tarımdaki gizli işsizlik ve ücretsiz aile işçiliği olarak adlandırılan kesim, bu %16 içindedir. Tarımsal nüfusun ortalamaları AB'de %2 ABD'de %4 ve Japonya'da %6. Bizim tarımsal nüfusumuz daha fazla oranda olmasına rağmen biz tarımda, tarımsal ürünleri ithal eder durumdayız. Tarımı geliştirmek için birtakım teşvikler verildi. Ancak teşvikler üretim desteği yerine mülkiyet destekleri idi. Kişiye ürettiği için değil; üretsin üretmesin tarlasına para verildi. Haliyle Milli Gelir içinde tarımın payı %5'leri geçemedi. Yani tarımı hesaba vurunca görüldü ki bir üretmek için üç kişi çalışıyor! Milli Gelirimiz düşük. Yaklaşık 2010'lu yıllardan beri ortalama gelir tuzağına düşmüş durumdayız. Zaman zaman 8 bin dolara kadar düşen; zaman zaman 12 bin dolara yükselen bir çizgide devam etsek de ortalama kişi başı 10 bin dolar seviyesinden çıkamıyoruz. Bizim milli geliri üreten kesimler üzerinden analiz ve değerlendirme yapma gereğimiz var. Ülkenin tasarruf seviyesinin düşük olması, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu oranın %20'ler seviyesinde olması gerekirken tasarrufumuz %11-13 aralığındadır. Bu aradaki fark da (%6-8) bize cari açık olarak dönmektedir: ürettiğinden fazla tüketen olmak böyle bir şey… Böyle böyle ülkemizden dışarıya, gelir transferi yapmak zorunda kalıyoruz. Merkez Bankası ile ilgili sorunlarımız var. Ücretlerin düşük olması, nitelikli işgücünü kaçırmamız var. TC. vatandaşı olup da yurt dışında çalışan öğretim görevlisi sayısı 12 bin. Türkiye'deki öğretim görevlisi hocalara kıyasladığımızda %15'e denk geliyor. Bu da önemli. Değerlerimizi değerlendiremiyoruz. Dezavantajlı kesimlerin sayısı da giderek artıyor. Türkiye'de bağımlı bir sosyal yardım mekanizması var. Kişilere sürekli sosyal destek yapılıyor. Bu kişilerin üretime katılması, sosyal anlamda sadece devletten beklenti oluşturacak halden ziyade daha fazla üretimin içinde yer almasını sağlayacak bir şeyler yapabilmemiz şu anda söz konusu değil, ne yazık ki! O nedenle sosyal yardım sistemi “çok kişiye az az dağıtıyor” ve yeterince bu kişileri tatmin edemiyor. Türkiye'de her yıl 1 milyon yeni doğan (bebek) var. Bugün için 18 yaşına gelen 1.3 milyon genç var. Doğum oranı azalıyor. Son yıllarda doğurganlık iyice azalmış ve nüfusun ortalama büyümesi de azalmış durumda. Bu vatandaşlarımıza yönelik beklentileri de karşılayacak politikalara çalışmak lazım. Biz ekonomik verileri değerlendirirken içinde bulunduğumuz toplumun dinamiklerini de dikkate almalıyız. Her yıl 3.5 milyon gencimiz üniversite sınavına giriyor; ancak sadece 1 milyonunu üniversiteye yerleştirebiliyoruz. Geri kalan 2.5 milyon gencimiz dizini kırıp evde oturmuyor: Kıbrıs’tan Azerbaycan’, Gürcistan’a, Bulgaristan’dan Bosna ve Arnavutluk’a kadar pek çok yakın çevredeki ülkede eğitim imkanı arayışına giriyor. Almanya’daki toplam üniversite öğrencisinden fazla üniversite sınavına giren öğrencimiz var bizim. Üniversitelerdeki sayı 9 milyon öğrenciye ulaşmış. O yüzden yeni dönemde geliştirilecek bütün ekonomik ve sosyal politikaların aileden kadınlara; çocuklara ve gençlere kadar bütün gruplar üzerinde doğru bir dokunuş gerçekleştirmesi gerekiyor. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100 YAŞINDA - 07/11/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - Türkiye Cumhuriyeti 100 Yaşında |
KREDİ NOTLARINI ANLAMAK - 02/10/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - KREDİ NOTLARINI ANLAMAK |
TCMB'DEN PAZAR HAMLESİ - 21/08/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - TCMB'DEN PAZAR HAMLESİ 21/8/2023 |
MÜDÜR BEYİN YEŞİL KÜRKÜ - 08/08/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - MÜDÜR BEYİN YEŞİL KÜRKÜ 8/8/2023 |
ENFLASYONU ANLAYABİLMEK - 01/08/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - ENFLASYONU ANLAYABİLMEK 1/8/2023 |
TÜRK İŞÇİLER ALMANYA'DA - 25/07/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - TÜRK İŞÇİLER ALMANYA'DA - 25/7/2023 |
VERGİLERE DE MAAŞLARA DA ZAM - 17/07/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - VERGİLERE DE MAAŞLARA DA ZAM 17/07/2023 |
EKONOMİNİN TERMİTLERİ - 10/07/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - EKONOMİNİN TERMİTLERİ 10/7/2023 |
BU FAİZ ARTIŞI YETER Mİ? - 04/07/2023 |
Prof. Dr. İbrahim Attila Acar - BU FAİZ ARTIŞI YETER Mİ? 4/7/2023 |
Devamı |