Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen
coskunkucukozmen@gmail.com
YEŞİL EKONOMİ VE SEÇİMLER
16/05/2023
Yapay zeka, bizi hipnotize etti. Yapay zeka kelimesini kullanmadığımız saat değil neredeyse dakika yok desem yeridir. Teknolojinin hızla geliştiği bilinen bir konu. Bu hız sanayiye finansa üretime yansıyor ki; bu da sürpriz değil. Ama yaşamımızı değiştirme potansiyeli yüksek olan bir takım teknolojiler var. Bunlar tarihte bize çağ atlatıyor. Büyük bir hızla çağdan çağa geçiyoruz. Böyle bir ortamda bankalar ne yapıyor?
Bankalar, bir taraftan geleneksel faaliyetlerini sürdürürken diğer taraftan teknolojiye yatırım yapıyor. Bu yatırım sadece teknolojiye değil diğer taraftan insan kaynağına da yatırım yapılıyor. Özellikle yetişmiş insan kaynağına ve yeteneğe yapılan yatırımlar bu işin en önemli tarafı. Ben bir kişiye atıfta bulunmakla başlamak istiyorum yazıma. Singapur Merkez Bankası (MAS) Başkanı Ravi Menon'un sözünden bahsedeceğim. 2020 yılındaki bir toplantıda Menon, "üç küresel krizin ortasındayız" diyerek; pandemi, durgunluk ve iklim değişikliği krizlerine atıfta bulunmuştu. Bu krizler bugün neye dönüştü? Resesyona dönüştü, enflasyona dönüştü, dünyanın bazı ülkelerinde açlık krizine dönüştü, gıda ve enerji krizine dönüştü ve en önemli katalizör bildiğiniz gibi Rusya Ukrayna gerilimi oldu.
Bugün büyük oyuncular arasında ilan edilmemiş Soğuk Savaş devam ediyor. Kim bu büyük oyuncular: ABD, Çin, AB ve Rusya. Bu çerçevede biz neyi gördük? İlaca, aşıya erişim, gıdaya ve finansal hizmetlere erişim arasında çok büyük eşitsizlikler olduğunu gördük! Covid sürecinde birçok ülke aşılamayı bitirdiğinde; birçok ülkede aşılama %2.5'u dahi geçmedi. Covid döneminde örneğin eğitimine devam edebilmek için dijital erişim sağlayabilenlerle dijital erişimi bulunmayanlar şeklinde iki gruba ayrıldı insanlar. Bireysel olarak algıladığımız zaman; tamam bir farklılık var ama "iklim değişikliği"ne gelince işte o; güçlü, zengin, fakir ayırt etmiyor. Kötü haber bu hepimiz için. Ama iyi haberim de var. Teknoloji sayesinde çözümsüz gibi ya da çözümü çok uzun zaman alabilecek sorunlara çok kısa sürede çözüm bulabiliyoruz.
İşte bu noktada mottomuz belki şu olmalı: "Her birey ve her işletme dijital anlamda yetiştirilmeli, kısa sürede olgunlaştırılmalı ve dijital çağ sürecine aktif olarak dahil edilmeli." Burada çok önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Çin'in kalkınma sürecinde bu motto uygulandı biliyor musunuz? Çin'in kalkınma sürecinde mottosu şuydu: "Herkes çalışmalı. Çalışmadan havadan para kazanma devri bitmeli." İşsizlik sorunu yok Çin'de mesela.
Bizde binlerce sıkıntı var. Sıkıntıları görüp iş alanı açma ve sorunları görüp toplumu rahatlatmak amacıyla herkesi işbirliğine davet edememe gibi bir handikap da var. İş saatlerinde bakın; kafeler, kahvehaneler dolu. Çalışması gereken birçok insan buralarda. Bunun sorumlusu bu insanlar mı, süreç mi, yönetim mi? Çok iyi analiz etmek lazım. Ülkemizin ya da herhangi bir ülkenin durumuna baktığınız zaman insanların sokaklarda yatttığı kalabalıktan çok farklı sonuçlar ortaya çıkmış olabiliyor. Böyle bir küresel görünüm çizmiş olayım.
"Yeşil finans" ise teknik bir konu. Mümkün olduğu kadar net olmaya, anlaşılabilir olmaya özen göstereceğimi de baştan söyleyeyim. İklim değişikliği haberlerde yer alan bir olay değil. Geçiyoruz televizyon karşısına; bir yerde orman yangını olmuş, bir yerde fırtına olmuş. Bunu nasıl izliyoruz? "Allah'ım çok şükür bizim buralarda böyle bir şey olmuyor" diye mi izliyoruz yoksa orada yaşayan insanlar için orada mahvolan ekosistem için üzülerek mi izliyoruz? Neticede beklenmedik ısı değişiklikleri, seller, fırtınalar, orman yangınları, kuraklık; hepsi dünyanın başına gelen afetler. Bunların önlenmesi için bir çaba var. Ama küresel bazda koordine edilmezse bunu kaybedeceğiz, hepimiz kaybedeceğiz.
Hayatımıza giren bir tanım daha var. "Net sıfır emisyon." Buna geçiş için hem yaşam tarzımızı hem üretim tarzımızı değiştirmek zorundayız. Hem de bunun için daha da önemlisi kaynak yaratmalıyız. Tahminler diyor ki bu iş için yılda 10 trilyon dolar lazım. Bugün yapılan yatırım ise gereken miktarın üçte biri noktasında yani 3 trilyon dolar civarında. Bu da belli ülke ve kişiler tarafından olmamalı. Kimi parasıyla, kimi fiziken kimi üretim ve yaşam tarzıyla buna katkıda bulunmalı. Ben yine MAS'a atıfta bulunarak şunu belirteceğim. Özellikle Ravi Menon, bunu söylüyor: "Net sıfır emisyona geçişe yönelik olarak özel sermayeyi harekete geçirmeliyiz!" Bunun için harmanlanmış bir finans gerekiyor. Daha fazla kapasite ve uzmanlığa dayalı risk yönetimini inceleyen, nitelikli ve iyi hesaplanmış projelerin hazırlanması süreci.
Özel sermayeyi buraya yönlendirmeliyiz. Peki biz burada ne yapacağız? Kapasite ve uzmanlık önemli dedik. Risk azaltımı ve risk transfer mekanizması önemli dedik. Daha sinerjik bir finansal ekosisteme ihtiyaç var dedik. Bu finansal çerçevede Singapur'un hem üye olduğu hem başlattığı bir takım inisiyatifler var. Asia Capital, Green Court Capital, Pentagreen Capital var. HSBC'nin desteklediği var. Ayrıca daha da ilginç olanı Merkez Bankası'nı da bu işin içine alıyor ve finansal sistemi yeşillendirmek için Merkez Bankası ve Denetçiler Ağı deniyor. "Net Sıfır Asya Pasifik Network" için "Glasgow Finansal İttifakı"nı söylüyor Singapur. Bu işin bir ayağı; yani taşıyıcı kolonu.
İkincisi emisyon azaltımı ve kapsayıcılığı kolaylaştırmak için karbon piyasası koyuyor Singapur. Bunun için de karbon ihtisas kredileri gerekiyor. Fintechler, bu noktada çok büyük teknoloji işbirliklerine çok yakın ve yatkın kurumlar. Gönüllü karbon piyasası var. Bunun için merkez olma yani İngilizce'de "hub" olarak geçen bir şeyin merkezi olmak; Londra Finans Merkezi gibi İstanbul Finans Merkezi gibi merkez olmayı kafasına koymuş ülkeler var. Biz niye olmayalım? Bunun için binaya, yollara ihtiyaç yok. Akıllı, yetenekli, yetişmiş insanlara, muhteşem sağlam bir hukuksal yapıya ihtiyacımız var. Veriyi toplamak bir mesele ama analiz edip işe yarar hale getirmek başka bir mesele. Diğer taraftan da güvenilir bir ESG yani çevre, sosyal ve yönetişim bileşeni şart. Burada Singapur Merkez Bankası'nın Project Greenprint ortak çalışmasına bakılabilir. Singapur'da ESG ile birlikte kamuoyunu bilgilendirme platformunda inanılmaz şekilde firmalar, şirketler ne yaptıklarını açıklıyor. Rekabet arttı ve bu noktaya gelmeyen firmaları reel söktörü zor günler bekliyor diyebilirim.
Siyaset ve ekonomi birbiri ile ilişkili olan bilim dalları. Siyasi başarının yansıyacağı alan ekonomik alandır. Siyasi iktidarda kimin bulunduğu kadar önemli bir nokta da bunun ekonomiye ne ölçüde yansıdığı. Meclis aritmetiği ve ikinci turdan daha önemli olan bence iki nokta var: Yazımın başında da belirttiğim üzere hızla değişen ve gelişen bilimsel üretim altyapısını ve özellikle eğitim konusunu ne şekilde biz şekillendireceğiz? Önümüzdeki son fırsatı kaçırmayalım. Aksi takdirde bu yüzyılın da önemli bir kısmını ıskalamış olacağız.
Ülkeler arasında bilimsel farklar bundan yarım asır önce üç, beş, on yıl içinde kapatabilecek durumdaydı. Ya da bilim adamlarının ülkeler arasında gidip gelmesi ile bilimde geri kalanlar açığı kapatabiliyorlardı. Ben seçimi bu noktada değerlendirmek istiyorum. Göstergelere, endekslere baktığınız zaman iç açıcı olmayan durumdayız. Biz sürekli olarak o ülkeler arasında arabulucu rol, önemli rol diye kendimizi tanıtıyoruz ama devasa bir dış borcumuz var. Faiz oranları ve kurlar üzerinde baskılar malum. Yabancı yatırımcıların çıktığı CDS oranlarının yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Hep bir belirsizlik dönemi yaşıyoruz diyoruz; bu belirsizlikten bir türlü kurtulamıyoruz. Acaba biz orta vadeye geçebilecek miyiz? Hatta biz kısa vadeyi halledebilecek miyiz?
"Latin Amerika'nın Laneti" diye bir kavram duymuştum 1980'lerin sonunda. Kısa vadecilik, kısa vadede hareket etme alışkanlığı ya da pratiğine denk geliyor. Yani bugün ekmek yarın açlık, doğası gereği son derece kötüdür. Kısa vade ülkelerin "çok şükür bugünü de kurtardık" demesidir. Bunu Güney Amerika yaşadı; defalarca kriz yaşadı, defalarca borç aldı, defalarca hükümetler değişti. Sonucuna baktığınızda ortada hala IMF programına mahkum Arjantin görüyorsunuz. Brezilya BRICS'te olmasına rağmen iktidar ve siyasi anlamda sıkıntılar maruz. Aynı şekilde Venezüela'sından Şili'sine Bolivya'sından Uruguay'a baktığınız zaman ortada sıkıntı var. Bu ülkeler hep günü kurtarma üzerine bir sistem sürdürmeye çalışan ülkeler.
Ülkeler kendi içinde ayrışıyor, paktlar kuruyor. Peki Türkiye hangi paktın üyesi? Batı'nın mı Doğu'nun mu? Buna karar vermeliyiz. Bazen şans faktörü devreye girebiliyor. Körfez Savaşı olsun, Ukrayna Savaşı, sığınmacı meselesi olsun. Bunlar bazı fırsatlar sunuyor ama aynı zamanda daha fazla miktarda sorunu beraberinde getiriyor. Şu anda AB'de yayın yapan kanallar Türkiye'de rejim değişikliği neler getirir neler götürür diye tartışıyorlar. Çin, beş altı ülkeyle birlikte "Çin ve Orta Asya Ülkeleri Zirvesi" yapıyor. Bu noktada Türkiye cazibe merkezi olmayı hedeflemeli.
Türkiye'nin cazibe merkezi olması için öncelikle hukukun üstünlüğü olması gerekiyor. Türkiye yasalarla yönetilen bir ülke ama AB'ye göre yasalarımız hukuka uygun değil. Yasanın hukuka uygun olması ne demek; "herkesin yaşama hakkının ifade özgürlüğünün, birçok hakkının" hukukla garanti altına alınmış olması demek anlamına geliyor. Şu an Türkiye ciddi bir kırılma noktasından daha geçiyor. "IMF ile masaya oturulması şart" deseniz; birileri çıkıp diyor ki: "Bu ülkeyi tekrar IMF'nin kucağına mı atacaksınız?" Hadi atmayalım; o zaman bu dış borç nasıl ödenecek, faizler nasıl düşecek, kur baskısı nasıl bitecek? Borç bulacaksınız. Ama nereye kadar nakit? Bu vatandaşın elindeki kredi kartının limitinin sürekli artması, yani vatandaşın borçlanmasının sürekli artması ama gelir girişinin olmaması durumudur. Yani sürdürülebilir değildir.
Bazı yorumcuların ekonomide "hükümetin doğal kaynaklara güvendiği" iddiası keşke doğru olsa ve ben de şu ana kadar söylediklerimle ilgili "çok karamsar bakış açısı getirdim" desem. Ben politikacı değilim, ekonomi bilimcisiyim. Rakamlara bakarım. Hakemim yani; gördüğüme karar veririm. Ne görüyoruz? Örneğin tarımda Türkiye en fazla buğday üreten bir ülke ama aynı zamanda işlenmiş buğday ithal eden bir ülke. Veya turizme bakalım: Üç yanımız denizlerle çevrili ama denizlerimizde müsilaj da var. Bütün bunlara iyimser de bakabilirsiniz kötümser de. Gerek iktidara gerek iktidara talip olan muhalefete şunu sormak lazım: "Kısa, orta ve uzun vadede bir planınız var mı elinizde?" Spekülatif konuşmak çok kolay. Ne yapılacağını biz de yabancılar da görmek istiyor. Program, modeller, enflasyonda düşme; nasıl yapılacak ve bunlar vatandaşın cebine nasıl yansıtılacak?
Seçmen, Ortodoks Heterodoks politikaları takip etmez. Hükümetin biraz daha sabır istemesini değil cebine yansıyanı kontrol eder. Ulusal güvenlikte, gıda güvenliğinde, enerji güvenliğinde veri güvenliğinde neredeyiz? Veriniz giderse önünüzü göremezsiniz. Manipüle edilirsiniz, dışarıya bağımlı olursunuz. Hele ki teknoloji üretemezseniz darmadağın olursunuz. Türkiye'nin kendisini Kore, Tayvan ve Hong Kong'la kıyaslaması gerek. AB'ye girememişiz. Dış politika ise net politika ve sürdürülebilirlik ister. İnanın "yem olmak" an meselesi. Örnek mi; işte Afganistan. Benim öğrencilik yıllarımda Afganlı, İranlı arkadaşlarımız vardı. Bu ülkelerde birtakım şeyler oldu ve bu ülkeler ne oldu; darmadağın oldu. Hindistan ve Çin ne oldu; ektiğini biçti ve bugün dünyada söz sahibi oldu. Bağlayacak olursam. Hem yeşil ekonomiyi ihtiyaç haline getiren iklim değişikliği hem de finansal alanda yaşanan sıkıntılar ülkeler için birer risk unsurlarıdır. Risk yönetiminin anahtarı ise yönetimdir. İnsanın kendini yönetmesi ile başlayan, şirketleri, işletmeleri ülkeyi yönetmesine gidene kadar tutarlı bir yönetim süreci ve şeffaflık... Ülkenin yem olmaması için karar mekanizmalarında olanlar buradan başlamalıdır.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
ACİL SERVİSTEKİ EKONOMİYE OVP YOĞUN BAKIM OLACAK - 08/09/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen ACİL SERVİSTEKİ EKONOMİYE OVP YOĞUN BAKIM OLACAK 8/9/2023 |
EKONOMİNİN GÜNDEMİNDE POWELL VE BRICS VAR - 28/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - EKONOMİNİN GÜNDEMİNDE POWELL VE BRICS VAR 28/8/2023 |
MEMUR VE EMEKLİ MAAŞLARI NE OLACAK - 26/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - Memur ve Emekli Maaşları Ne Olacak 26/8/2023 |
TÜRKİYE SIRAT KÖPRÜSÜ ÜZERİNDE DURUYOR - 21/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - TÜRKİYE SIRAT KÖPRÜSÜ ÜZERİNDE DURUYOR 21/8/2023 |
EKONOMİDE BUGÜN ASLINDA DÜNDÜ - 10/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - EKONOMİDE BUGÜN ASLINDA DÜNDÜ 10/8/2023 |
BUGÜNÜN PARA FİNANS TRAFİĞİNİ ANLAMAK - 2 - 08/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - BUGÜNÜN PARA FİNANS TRAFİĞİNİ ANLAMAK - 2 8/8/2023 |
BUGÜNÜN PARA FİNANS TRAFİĞİNİ ANLAMAK - 1 - 01/08/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - BUGÜNÜN PARA FİNANS TRAFİĞİNİ ANLAMAK - 1 1/8/2023 |
FİNTECH NEREYE BİZ NEREYE - 17/07/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - FİNTECH NEREYE BİZ NEREYE - 17/07/2023 |
VERGİ ARTIŞLARI VE MAAŞ ZAMLARI NEREYE KOŞUYOR - 10/07/2023 |
Prof. Dr. Coşkun Küçüközmen - VERGİ ARTIŞLARI VE MAAŞ ZAMLARI NEREYE KOŞUYOR 10/07/2023 |
Devamı |