Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
FARKLILIKLAR ZENGİNLİĞİMİZ
20/06/2023 Üniversitede okurken; ki benim için hala da öyledir, çok çeşitli yapıdaki arkadaşlarla tanışırız. Ülkenin farklı coğrafyalarından gelen kızlar ve erkekler beraberinde ister istemez kendi kültürlerini de getirirler. Fakat bu farklı kültürü dış görünüşten anlamak çok zordur. Hazır konfeksiyon, gelişen güzellik ve kişisel bakım ürünleri ile genel olarak moda dediğimiz endüstri sayesinde bir bakarsınız dış görünüşü birbirine benzemeye başlamış; doğudan gelenle batılı öğrencinin. Aynı tarz saç kesimleri, benzer pantolonlar ya da etek ve bluzlar. Ancak bir şey var ki; kişinin nereli olduğu konusunda pek çabuk işaret verir; konuşma, yani yöresel ağız. Kişinin konuşmasına bakarak; nereli olduğunu üç aşağı beş yukarı anlarsınız. Özellikle heyecan verici durumlar ile ani gelişen olaylarda gösterilen tepkide kişi kendi yöresel ağzından bir sesleniş sunar. Ya da Batı ağzı ile konuşurken birdenbire "şive kayması" dedikleri olayla aslını gösterir. Bizim ülkemiz farklı illerin farklı ağızlarıyla; farklı gelenekleri ve kişileri yetiştirme tarzındaki farklılıklarıyla zengin bir ülkeydi. Ülkeydi diyorum çünkü bu farklılıklar azaldı. Elbette televizyonun kitleselleşmesi, köylerden kente göç olgusu ile toplum içindeki çeşitli dinamikler buna neden oldu. Özellikle Cumhuriyet'in kişilere nereden ve hangi sınıftan gelirse gelsin tanıdığı olanaklar sayesinde maddi farklılıklar azaldı. Paranın farklı kesimlere dağılımı gerçekleşti ve sermaye sahipleri değişti. Bu konuya birazdan tekrar değineceğim. Maddi farklılıklar mühim değil. Ancak kültürel farklılıklar, zenginlik olarak görülmeyip bir üstünlük yarışına tabi tutulduğunda işler karışıyor. Kültürel unsurlar, daha doğrusu kültürel farklılık negatif görüldüğünde ya da negatif olarak yansıtılmaya çalışıldığında bu topraklara dair izler de siliniyor. Hatırlayın medyada "köylü", "Doğulu" karakterler, "başörtülü kişiler" ya kapıcı, ya çaycı ya da odacı olarak gösterilmedi mi? Kültürel farklılıklar denilince örneğin benim çocukluğumda büyüklerimizden duyduğumuz kız alma verme adetlerinin şimdilerde pek azının kaldığı anlaşılıyor. Mesela; bir Karslı gelin modelinden ya da Bursa'da damadın evlilik öncesi geçmesi gereken sınavlardan bahsedilirdi. Şimdi bunları hangi genç kabul eder ya da uygular? Elbette bu evlilik öncesi adetler ve çeyiz dizme işleri bazı yörelerde o kadar baskıcı ve zorlayıcı olurmuş ki İlyas Salman'ın bir filmine de konu olan sıkıntılar yaratırmış. Ancak kişiler birbirini seviyorsa bir şekilde kaçma/kaçırma dahil formülasyonlara girerek bu zorlukları aşarmış. Halk Edebiyatı, işte yukarıda saydığımız farklılıkların yöresel deyiş, ezgi ve hikayelerde işlenmesi sonucu edebiyat olarak farklı duygulara seslenecek şekilde aktarımı şeklinde ortaya çıkmıştır. Bugün halk edebiyatı; köy köy yapılan derlemelerin, kayıtların artık yetersiz kalmasıyla daha geniş bir sahaya yayılmıştır. Bunların başında da Türki coğrafyalarla kurulan bağlantılar ve özelde geçmişte çeşitli nedenlerle incelenmesi geri bırakılmış ya da çeşitlendirilmemiş alanların yeniden incelenmesi, derinlemesine araştırılması yer almıştır. Müzikte varyasyon dediğimiz aynı sözlerin farklı ezgilerle çalınması ya da bir kıtanın aynı olup diğer kıtanın farklı olması; bir halk edebiyatçısı için o farklılığın nereden geldiğini araştırmak adına bir ilgi uyandırır. İşaret fişeği, hareket noktası olur. Ben, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden Halk Edebiyatı dalında verdiğim bitirme teziyle mezun olmuştum; burada belirtmek isterim. Benim konserlerime gelenler bilir. Herkesin bildiği bazı şarkıların varyasyonlarına yer vermeyi ya da eğer aynı sözler ikinci veya üçüncü kıtada tekrarlanıyorsa; burada makama, usule ve prozodiye uygun olarak değiştirmeyi hem bir yenilik hem müziğe katkı olarak görürüz. Eserin ana kolonlarına sadık kalarak iç tasarımda yönetmeliklere uygun bir inşa gerçekleştiririz. Farklılıklar bir bütün içinde birer zenginlik unsuru olduğu halde üstünlük unsuru değildir. Bunun altını çize çize tekrarlamakta fayda görüyorum. Örneğin ezgisi aynı olan bir Kerkük türküsü Elazığ türküsünün üstündedir diye değerlendirilemez. Elazığ demişken bu noktada; Sinemde Bir Tutuşmuş Yanmış Ocağ Olaydı eseri aklıma geliyor. Bu Hüseyni eserin (Hüseyni makamı da sanıyorum Elazığ, Hüseynik'ten gelen bir makam; Elazığ türkülerinin çoğu bu makamdandır) Elazığ'da bile iki farklı varyasyonu var. Birinde eser tizlerde adeta soluksuz dolaşırken diğerinde daha yumuşak okunuyor. Biri diğerinden üstündür denilebilir mi? İkisini de öğrenmek lazım. Maalesef siyasette kendi kurdukları partinin veya savunumlarının güçlenmesi için farklılıkları bir çeşit problem olarak gören ya da göstermeye gayret eden politikacılar yüzünden Türk insanı birbirine düşman kesildi. Özellikle din alanında bu yapıldı. Elbette Osmanlı'dan gelen bir ayrım ve olaylar da vardı ancak Cumhuriyet, laik ve halkçı yapısıyla bunların da üstesinden gelecek bir model vücuda getirmişti. İlkokul mezunu, Kürt kökenli ve AKP çizgisinde iken daha sonra HDP çizgisini takip eden eski mahalleden komşumuz Kerem amcanın Osmanlı'nın 600 yıl nasıl ayakta kaldığını kendince açıkladığı şu cümlesini hiç unutmam: "Osmanlı, tarımı Türkler'e, medreseleri Kürtler'e, kuyumculuk ve zanaatkarlık işlerini Ermeniler'e ticareti ise başta Yahudiler olmak üzere Levantenlere ve diğer yabancı kökenlilere bırakıp hepsinden vergiyi düzenli toplayarak, yönetim kademesini de devşirmelerden oluşturarak 600 yıl yaşamayı başardı." Osmanlı'nın 78 farklı milleti idare etmesi, farklılıkları zenginlik olarak görüp; organize etmesindeki başarı değildir de nedir? Elbette, Osmanlı'da Anadolu'nun durumu ve yabancılar gittikten sonra üretimin, sanayinin, ticaretin durumunun ne olduğunu biliyoruz. Türklerin imar ve yaşantı bakımından Anadolu'da çok sıkıntı çektiğini, zaman zaman isyan da ettiklerini biliyoruz. Farklılıklarını türkülerle dile getiren; "Ferman padişahınsa dağlar bizimdir" diyecek kadar da yürekli insanlar olduğunu biliyoruz. Yüzyıllara dayanan o fakirlik o açlığa rağmen ülkesini yine kendi tırnağıyla kazıyarak var eden; kendi bedenini bu uğurda feda ederek, kendi evlatlarının kanı ile rengini almış bayrağını yedi düvele karşı yani emperyalistler ve onların uzantılarına karşı koruyan Türk milleti yiğittir. Yukarıda da değindiğim gibi Cumhuriyet'in kendisine kazandırdığı maddi refahın da farkında olmalıdır. Batı, "modern toplum" yapısı adı altında "tüketim toplumu" yaratarak geniş kitleleri kolay yönetmenin yolunu buldu. Teknolojik gelişmeleri kötülemiyoruz ve teknolojiye uyum sağlamak da gerekir. Ancak bu teknolojik aletlerin içinde giderek yalnızlaşan ve giderek bireyselleşen insanlar; toplumla, kültürle bağlantı kuramadığı için kendini değersiz hissetmektedir. Örneğini geçen hafta 17 yaşında bir liselide gördüğümüz yurt dışına kaçma ve orada yaşama hevesini veren ancak ülkede kalıp ülkeyi bu hale getirenlerle mücadele etme azmini vermeyen; çünkü algoritması böyle olmayan teknolojik aletlerin esiri olmuş durumdayız. Adına sosyal medya yani toplumla ilgili medya dediğimiz uygulamalarda; toplumsal paylaşımlar mı daha fazla görünüyor; yoksa bireysel danslar, fotoğraflar mı? Farklılıklar zenginliğimizdir. Öyle olmasa sadece 10 çeşit yemeğimiz olurdu. Oysaki binlerce var. Yöreler farklı, pişirilen yemekler farklı. Olanak buldukça hepsinden tatmak gerek. Bir meyhaneye gidiyorsunuz diyelim hem çiğköfte getiriliyor meze olarak hem de zeytinyağlılar.* Farklılıkları yarıştırarak en birinciyi seçmek yerine en müşterekte buluşmak gerekiyor siyasi açıdan. Aksi takdirde bu toplumun altına konulan bombaların yaratacağı yıkımdan kalkamayız. Gerçek bu. Mevcut iktidar, yıllardır farklılıkları kaşıyarak ve ayrımcılık yaparak insanları kutuplaştırdı. Kendisine yakın gördüklerini ise birer birer yanına çekerek güçlendi. Halep oradaysa, arşını buraya getirmek lazım. *Vedat Milor'un çiğköfte ile ilgili; "Etsiz çiğköfte olmaz. O olsa olsa kısırdır" sözüne katılıyorum. Bulguru salçayla ve birtakım soslarla yoğurmak onu çiğköfte yapmıyor. Etli çiğköfte uygulamasının geri gelmesini ben de istiyorum. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |