Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
PROTOKOL
04/07/2023 Öndeki popolar anlamına geliyormuş: Protokol. Ülkemizde ise bir statü gösterisi öndeki popolardan olmak. Siz hiç protokol oldunuz mu? Ben oldum mesela. Öndeki popo oldum. :) Çok komik bence. Affedersiniz ama biz her konuda olduğu gibi görgü ve protokol noktasında da kendi yalanlarımızı ve sahtekarlıklarımızı yaratmışız. Yarattığımız bu yalan dünyada da mutlu mesut yaşıyoruz ya da mutluymuşuz gibi davranıyoruz. Protokol, bir etkinlikte gelen misafirlerin arasında konumu en yüksek kişi ya da kişiler olarak kullanılan bir uygulama olmalı. Mesela üniversitede protokolün başı, üniversitenin en üst derecedeki amiri olan rektördür. Üniversitede verilen bir konferansta rektör rahat ettirildikten sonra dekanın nereye oturduğunun çok da önemi yoktur. Bir anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Lisedeydik ve okulumuza Hıncal Uluç, Nebil Özgentürk ve Haşmet Babaoğlu'nu çağırmıştık. Organizasyon edebiyat kolu olarak ben ve arkadaşlarımdaydı. Şimdiki adı 15 Temmuz Şehitler Anadolu Lisesi olan Karşıyaka Anadolu Lisesi'nin konferans salonunda etkinlik gerçekleşecekti. Gelenler o dönem çok popüler isimler olan üç yazar. Fakat okul idaresi gelenleri pek iyi karşılayamadı. Çünkü pasta, börek, çörek gibi şeyler en sona bırakılmıştı. Oysa konuklarımız aç gelmişti. Aç bir vaziyette salonda iki saat bizlerle oldular. Çok keyifli bir söyleşi oldu, salon hıncahınç doluydu. Türkiye'nin üç ünlü ismi, etkinlik bitiminde uçaklarını kaçırmamak için geldikleri gibi aç bir şekilde döndüler. Fiat Albea marka bir arabaya binip gittiler. Birkaç gün sonra Hıncal Uluç, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde bizim okuldaki etkinliği ele almış... "Üç dört sıra öğretmeni en öne dizmişler, öğrencilerin istediği gibi soru sormasına bile izin vermediler, biz öğrencilerle buluşmaya gelmiştik. Eğitim sistemimiz işte bundan adam olmaz" gibi bir şeyler yazmış. Benim tabii yazıdan haberim yok. Okul müdürünün beni çağırdığı söylendi. Müdürümüz Süleyman Yetişkin idi. Yanına gittim. Bana bir ton fırça attı, bir sürü laf söyledi. Neymiş ben davet etmişim de davet ettiklerim nasıl böyle yazı yazarmış?! Hıncal Uluç'u rahmetle anıyorum. Yazdıkları doğruydu. Öğretmenler her dediğimizi kalkıp düzeltme ya da değiştirme hevesine girmişlerdi. Fakat Uluç'un o yazısından sonra benim protokole bakış açım değişti. Protokol geniş tutulmamalı ve hitap edilen kitlenin rahatça konuyu dinlemesine önem verilmeliydi. Protokol konusunda bir diğer anım ise İstanbul'da üniversite yıllarımda oldu. Bakırköy'deki Yunus Emre Kültür Merkezi'nde sanıyorum bir konferans vardı. Konuşmacı dönemin Baro Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu idi. O yıllarda yani 2009'un sonunda ve 2010 boyunca hukuk çok önem kazanmıştı. Çünkü bir halkoylaması yapılacaktı ve toplumda bu oylamaya karşı ciddi bir tepki vardı. Bu nedenle de Prof. Dr. Süheyl Batum, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ümit Kocasakal, Emine Ülker Tarhan gibi isimlerin konuşma yaptığı salonlar ağzına kadar dolardı. 12 Eylül 2010'daki halkoylamasında maalesef "evet" çıktı. FETÖ yargıyı ele geçirdi. Feyzioğlu'nun konuşmacı olduğu bu programda da salon doluydu. Ayakta kalan pek çok insan vardı. Ön üç sıra ise protokole ayrılmış, görevliler tarafından sıradan vatandaş oturtulmuyordu. Derken Feyzioğlu'nun vatandaş girişinden geldiğini arkamızda duyduğumuz alkışlarla anladık. Arkamıza döndük ve biz de alkışlamaya başladık. O zamanlar Deniz Baykal CHP'de Genel Başkan'dı. Başarısız bulunuyor, başkanlığın değişmesi isteniyordu. Metin Feyzioğlu'nun CHP'ye Genel Başkan olması bekleniyordu. Favori isim olarak görülüyordu. Bakırköy ise CHP'nin İstanbul'daki kalesiydi. Varın düşünün artık kendisine gösterilen ilgiyi... Metin Bey alkışlarla sahneye doğru geldi. Salonda öndeki sıraların protokol yazılı metal bir tabela ile ayrıldığını görünce duruma tepki gösterdi. En önde devrin Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen olduğu halde protokol tabelasına tekme vurarak "halktan başka protokol yoktur" gibi bir şey söyledi. Aman Allah. Bir alkış bir ıslık tufanı koptu ki anlatamam. Coşkuyla alkışlıyorduk. Belediye Başkanı Erzen çok bozulmuştu. Feyzioğlu hemen benim arka sıramda bir boş koltuk gördü. Kadının birine "oturabilir miyim" diye sordu. Kadın orayı muhtemelen bir arkadaşına ayırmıştı ama Metin Bey daha cazip geldi ki "buyurun tabii ki oturun" dedi. Feyzioğlu alkışlarla benim arkama oturdu. Ben de döndüm kendisiyle tokalaştım. Bu olay o zaman bana ve salondakilere çok şık bir davranış olarak görünmüştü. Bertholt Brecht'in seyirciyle oyuncu arasındaki dördüncü duvarı yıkması gibi protokolle halk arasındaki duvarın yıkılması Berlin Duvarı'nın yıkılmasından çoğu zaman daha güçtü çünkü. Metin Feyzioğlu, bugün siyaseten çok farklı bir konuma geçti. Kendisi KKTC'de büyükelçi olarak görev yapıyor. CHP Genel Başkanı ise Kemal Kılıçdaroğlu oldu. O zamanlar Baykal'a yapılan değişim çağrıları bugün Kılıçdaroğlu'na yapılıyor. Değişim çağrısını yapanlarla o günlerde Baykal'ın yerine aday düşünülen isimler ise AKP saflarında siyaset yapıyor şimdilerde. Şimdi bu protokol konusu nereden aklıma geldi? Malum, ülkemizde her şey ayağa düştü; avamlaştı, lümpenleşti. "Saçmanın iktidarı" toplum psikolojisine egemen oldu. Öyle ki çok kaliteli Twitter hesapları ya da çok kaliteli Youtube içeriklerini baştan sona takip edenlerin ortalama 150 takipçisi, beğenicisi var. Hatta geçen günlerde Şeref Oğuz da öyle söyledi. Yani hepimiz 150'likler olduk. Neyse uzatmayayım; bu her şeyin hafifletici özgül ağırlığını ve değerini yitirdiği ortamda protokolün de ağırlığı kalmadı. 150 kişinin beğenisi yorumu ve mesajlarını dikkate alır diğerlerini göremez, duyamaz olduk. Üniversiteler, değersizleşti ya da değersizleştirildi. Rektörler, siyasi kişilere dönüştü ve hükümete yakınlıkları ölçüsünde o göreve getirilen kimseler oldu. Bu da rektörün toplum ve öğrenci gözünde değerini sıfıra düşürdü. Milletvekilleri ön seçimle gelirlerdi. Bu nedenle halkla iç içeydiler. Ön seçim kalktı, vekiller genel başkana ve yardımcılarına yakınlıkları ölçüsünde seçilebilir oldular. Belediye başkanlarında iş daha da komikleşti. Oturduğu ilçe ile alakasız yerlere başkan yapılanlar oldu. Talip olmadığı ilçeye başkan yapılanlar oldu. Dolayısıyla kentin sorununu ya da olanaklarını bilmeyen başkanlarımız oldu. Hal böyle olunca protokol de ayağa düştü. Pek çok kişi protokol konuğu oldu. Bir ilçede Kaymakam ve Belediye Başkanı protokolken, ilçe etkinliklerinde öndeki 50 koltuğun protokol diye ayrıldığını gördü bu gözler. Geçenlerde bir etkinliğe katıldım. Uluslararası bir sergi açılışı olan bu programda fotoğraf çekerken en ön masaya denk gelmişim. O sırada konuşmalar başlayacağı için kokteyl masasının yanında durdum. Bir görevli gelerek benim ve arkadaşlarımın olduğu masayı protokol masası yaptıklarını başkanın bizlerle olacağını söyledi. Derken, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu ile belediyenin daire başkanları da geldiler bizim masaya. Mustafa Bey'i önceden tanıdığım için de tokalaştık, bayramını kutladım. Sonra kürsüde konuşma sırası ona geldi. Konuşmasının ardından sergiyi açtı ve Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi'nden çıktı. Bu esnada yanımıza bir masa daha şıkıştırıldı. Bu masanın yeni protokol masası olduğu söylendi. Bir anda protokolden düşmüş olduk. Artık biz, öndeki popolar değildik! Başkanvekili gitmişti; dolayısıyla protokol olayının olmaması lazımdı. Meğer bu masa etkinliği yapan dernek başkanı ve arkadaşları için ayrılmış. Ve belediyenin görevlileri bu yeni masaya sürekli olarak ikramda bulundular. Şaraplar, meyve suları, peynir tabakları, çerezler, kanepeler vb. getirdiler. Yan masada olan bizlere ise bir su bile verilmedi. Sonra müzik başlayınca biz içeri geçtik. 15 - 20 dakika kadar güzel eserler dinledik. Başka bir programım daha olduğundan arkadaşımla birlikte çıktık. Çıkınca bir gördük ki güya gelen konuklara dağıtılması için getirilen tavuklar, sosis tabakları, özel fırınlanmış patatesler gibi sıcak yemekler dağıtılmış ve protokoldekiler ile maalesef her etkinlikte boy gösteren "etkinlik fareleri" olarak tabir edilen benim "toplayıcılar" dediğim sefih bir grup yemekleri yemiş; hatta yanlarında getirdikleri torbalarını, çantalarını doldurmuş gidiyorlar. Oysa ben bir su istediğimde görevliler sadece protokole servis yaptıklarını onun da bittiğini söylemişlerdi. Çıkarken bir garson kızın ufak plastikler içinde meyve tabakları dağıttığını gördüm. Sergi açılışı kokteylli diye dışarda bir şey yememiştim. Saat 19.00 olmuştu. Artık neredeyse şekerim düşmüştü. Meyve tabağından bir tane de ben kaptım. Protokol olmadığım halde iştahla yedim. Oh olsun! Halkımızın ve idarecilerimizin bu protokol sevdası ve gösteriş merakı görgüsüz bir hal aldı. Buraya başımdan geçen veya gözlemlediğim onlarca örnek yazabilirim. Ama yazımı aşağıdaki fotoğrafla sona erdiriyorum. Bu fotoğraf bir devlet kurumunun sosyal tesisinde, plajda, 23 Temmuz 2019da çekildi. Deniz kıyısında bile protokol olduğunu ilk defa görmüş ve yine çok komik bulduğum için fotoğraf çektirmiştim. Tabii şu da var. Denize gelenlerin popolarını kıyaslamak konferans salonlarına göre daha kolay olmalı. Ne de olsa mayolar ve bikiniler var. En büyük popolu en öne gelsin! |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |