H. Zeki Sungur
hzsungur@yahoo.com
SİYASETTE TEKKE VE ZAVİYEDEN, TARİKAT VE CEMAATE GİDEN YOL
17/07/2023
10 gün önce ‘Abdülbaki Erol’ kimdir diye sorsaydık çoğunluk bilmediğini, bugün sorsak bir bölümü yabancı gelmediğini söylerdi. Ama adının başına ‘Menzil Cemaatinin Lideri’ unvanını koyduğumuzda büyük çoğunluk dinci bir kişi olduğunu söylemenin yanında cemaati ve cenaze töreni hakkında birçok bilgi verirdi. Hatta biraz araştırınca Türkiye’nin en büyük dini yapılanmalarından birinin Menzil tarikatı olduğunu belirtirlerdi.
Biraz daha araştıranlar 2019 senesinde ortaya çıkan; Diyanet İşleri Başkanlığı’na ilişik olduğu iddia edilen, resmi görevlilerin bugüne dek yalanlamadığı “Dini-Toplumsal Teşekküller, Geleneksel Dini-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dini Yönelişler “adlı açıklanmayan gizli raporda, bu oluşuma da yer verildiğini öğrenirdi. Raporun, “Geleneksel Dini Kültürel Oluşumlar (Tarikatlar)” başlığı altında Menzil/Semerkand Cemaatinin Nakşibendi tarikatının devamı olan tasavvufi bir hareket olduğu belirtilirken grubun ülkemizdeki benzer yapılar içinde en fazlaca taraftara haiz olanlardan biri olarak görüldüğünü ve devlet içerisindeki kurumlarda yapılaştığını ve ileride bu yapılaşmanın tehlikeli boyutlara ulaşacağının değerlendirildiğini de…
Bir ölüm haberi ile tekrar gündeme gelen tarikat ve cemaat yapılanmalarının özellikle AKP iktidarı döneminde çeşitli vakıf, dernek, grup kuruluşları ile hayatın her alanında etkin hâle geldiği; toplumsal ilerlemeyi, sosyal, kültürel gelişmeyi, her türlü temel değerleri ve devletin kurumlarını önemli ölçüde tahrip ettiği ve darbe teşebbüsünde bulunduğu bir gerçektir. Görünen bir diğer gerçek ise bu dinsel oluşumların siyaset ve ticaret bağlantıları ile edindikleri devletteki kadrolaşmaları ve maddi olarak güçlenmeleridir.
Dinci siyasi partilerin ve dinci oluşumların ortak özellikleri olan lidere mutlak itaat, sorgulamadan biat etmek bir arada hareket etmelerini ve birbirlerinden nemalanmalarını sağlamış, dini oluşumlar özellikle dinci ve sağ partilerin iktidarı döneminde büyük bir kısmı iktidarın ve devletin arka bahçesi durumuna gelmiştir.
Cemaatler ve tarikatları her biri kendine özgü inanç ve ibadetleri ile faaliyetlerini sürdürmenin yanında tıp, eğitim, turizm ve market zincirleri ile ekonomik açıdan da söz sahibi olmuşlar ve bu faaliyetlerini yurt dışında da etkin olarak yürütebilecek bir güce kavuşmuşlardır. Siyasi ve ekonomik olarak bu kadar güce sahip bu tarikat ve cemaatler “ 30/11/1925 tarih ve 677 sayılı Tekke Ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Ve Türbedarlıklar İle Bir takım Unvanların Men Ve İlgasına Dair Kanun” gereği faaliyet göstermeleri yasaklanmış iken nasıl oluyor da bu kadar rahatça faaliyetlerine devam ediyorlar?
Bu sorunun tek cevabı vardır: Siyasetin dine alet edilmesi. Çok partili devirden itibaren oy deposu olarak görülen dinci çevrelerin yapılaşmalarına göz yumulmuş pek çok siyasi parti; tarikat ve cemaatlerle içli dışlı olmuş ve onları iktidar ortağı hale getirecek pazarlıklarla iktidar ortağı yapmış ve bugünlere gelinmiştir!
Sadece siyasi partiler ve yöneticileri mi tarikat ve cemaatlere yol veren? İktidarın güdümündeki Diyanet İşleri Başkanlığı'nca toplanan Din Şurası'nda; tarikat, cemaat ve dini gruplarla çeşitli dini konuların sosyal alana yansımaları eğitim ve kültür alanında kullanılmasıyla ilgili bilgi alışverişi yapılmakta ve belirlenen konular özellikle eğitim ve kültür alanında hazırlanan programlara yansıtılmakta ve uygulanmasında bu dini oluşumlara görevler verilmektedir.
Son günlerde gündemde olan; Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından hazırlanan protokole göre amacı; “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere bağlı” öğrenciler yetiştirmek olan "Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi" bu işbirliğine örnektir.
Cemaat, tarikat, tekke ve zaviyelerin kurduğu vakıf, dernek gibi oluşumlar diğer sivil toplum kuruluşları gibi mali açıdan Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Dernekler Müdürlüğü tarafından denetlenirken görevleri ve kuruluş amaçları bakımından özellikle devrim kanunları açısından yasaya uygunlukları açısından denetleyen bir kurum yoktur. DİB, “Dini Vakıf ve Derneklerin Şeffaflaşması” düzenlemesi ile varlığı ve faaliyeti, anayasal koruma altındaki Devrim Kanunları’na göre yasak olan tarikat ve cemaatlerin üstünde bir ‘şemsiye örgütü’ kurularak bu oluşumları yasal hale getirmeyi planlamaktadır. STK olarak faaliyet gösteren bu dini oluşumların yöneticileri; 677 sayılı kanunun tekke ve zaviyeleri kapattığını, tarikat ve cemaatlerle ilgili bir ibare bulunmadığını, bunların dernekler ve vakıflar şeklinde sivil toplum kuruluşları olarak meşru zeminde faaliyetlerini sürdürmek hakkı olduğu savunmaktadır. Onlara göre tarikatları ve cemaatleri ancak sivil toplum kuruluşları ile alakalı anayasa maddeleri ve kanunları, yönetmelikleri, genelgeleri bağlamaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı’nın ekibiyle birlikte hazırladığı rapora göre; Türkiye’de 30 tarikatın 400’den fazla kolu bulunuyor. Türkiye’de bu tarikatlarla doğrudan ilişki halinde 2.6 milyon kişi bulunurken bunların 1 milyonu aktif üyedir. Adeta devlete meydan okurcasına faaliyetlerine devam eden bu dini yapılanmalarla nasıl mücadele edilmelidir? Bunun yolunu Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos 1925 tarihinde Kastamonu'da CHP binasında partililere yaptığı konuşmada göstermiştir: “…Milletimizin sağlam bir anlayışa sahip olduğuna, kahramanı olduğu büyük ve fiilî eserler ve olaylardan sonra kimsenin şüphe etmeye hakkı kalmamıştır. Anlayış daima ileriye ve yeniliğe götürür ve gerilemeyi kabul etmez bir huy olduğuna göre, Türkiye Cumhuriyeti halkı, ileriye ve yeniliğe uzun adımlarla yürümeye devam edecektir. Anlayışa hastalık bulaşmadıkça gerilemek veya durmak akla bile gelmez. Yüz yıllardan beri harcanmış iğrenç çabalar zaman zaman milleti uykuya daldırmış olmakla beraber milletin anlayışını felce uğratmada asla başarılı olamamıştır…” “…Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen zamana uygun ve bütün anlam ve biçimleri ile medeni bir sosyal toplum durumuna ulaştırmaktır. İnkılâplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen düşünceleri darma dağın etmek elzemdir. Şimdiye kadar milletin beynini paslandıran, uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her halde bu anlayışlarda bulunan uydurma şeyler bütünüyle uzaklaşlaştırılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça beyne gerçeklik nurlarını yerleştirmek imkânsızdır…” “…Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyada ve manevi olan hayatta mutluluk sahibi yapmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddî ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir…” Tarikatların ve cemaatlerin Türkiye’si olmaktan kurtulmanın tek yolu laik ve demokratik Türkiye mücadelesinden geçmektedir. Bu da devleti laik bir çizgiye çekecek siyasi partinin iktidarı ile dinin devletin, devletin de dinin alanına müdahale etmeyecek yeni bir çizgiye çekilmesi ile yasalarda yapılacak değişikliklerle ve uygulanması ile mümkündür. -2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası Dördüncü Kısım (Md 78-89) Siyasi Partilerle İlgili Yasaklar, Milli Devlet Niteliğinin Korunması, Atatürk İlke ve İnkılaplarının ve Laik Devlet Niteliğinin Korunması hükümleri uygulanmalı ve denetlenmelidir. -1982 Anayasası'nın 174'üncü maddesi ile korumaya alınmış Devrim Kanunlarından biri olan 677 sayılı kanundan da açıkça anlaşılacağı gibi yukarıda STK olarak adlandırılan bu dini oluşumların kullandıkları adları ve kişilerin isimlerini başındaki unvanları yasaklanmış tekke ve zaviyeleri içeren bugünkü tarikat ve cemaatler olduğu ve bu tür dernek ve vakıfları kurmanın yasak olduğu Sivil Toplum Örgütleri Yasası'nda açıkça belirtilecek değişiklik yapılmalıdır. Bu değişiklikle tüm dini oluşumlar kapatılmalı ve kurulmaları yasaklanmalıdır. -3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Yasası eksiksiz uygulanmalı, tüm eğitim kurumları MEB'e bağlı olmalı ve denetlenmelidir. -Diyanet İşleri Başkanlığı, kendi kuruluş yasasındaki görevleri yerine getirmeli sağcı ve dinci iktidarların siyasi destekçisi olan uygulamalara son vermelidir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
GÜLLÜK, GÜLİSTANLIK BİR TÜRKİYE (!) - 01/09/2023 |
H. Zeki Sungur - GÜLLÜK, GÜLİSTANLIK BİR TÜRKİYE (!)1/9/2023 |
TÜİK (TÜKETİCİ İNFAZ KURUMU) - 10/07/2023 |
H. Zeki Sungur - TÜİK (TÜKETİCİ İNFAZ KURUMU) 10/7/2023 |
NİHAYET CHP'DEN AKILLI VE MANTIKLI BİR AÇIKLAMA - 26/06/2023 |
H. Zeki Sungur - NİHAYET CHP'DEN AKILLI VE MANTIKLI BİR AÇIKLAMA 26/6/2023 |
TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI DEĞİL TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI - 20/06/2023 |
H. Zeki Sungur - TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI DEĞİL TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI 20/6/2023 |
YABAN - 13/06/2023 |
H. Zeki Sungur - Yaban 13/6/2023 |
SEÇİMİN ARDINDAN - 05/06/2023 |
H. Zeki Sungur - Seçimin Ardından 5/6/2023 |
TÜRKİYE KAYBETTİ, ÇUVALDIZ VE İĞNE - 29/05/2023 |
H. Zeki Sungur - TÜRKİYE KAYBETTİ, ÇUVALDIZ VE İĞNE 29/5/2023 |
İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN - 22/05/2023 |
H. Zeki Sungur - İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN 22/5/2023 |