Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
MEDYA VE İLETİŞİM BÖLÜMÜ HAKKINDA DÜŞÜNCELERİM
06/08/2023 İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Medya ve İletişim bölümü 2014 yılında girdiğim üniversite sınavının sonucunda yaptığım iki tercihin birincisi idi. Türkiye'de Sözel-2 alanında 7629'uncu olmuştum. Sonuçlar açıklandığında sadece bölüme değil fakülteye de birinci girdiğimi öğrendim. Aslında iletişim bölümü benim içimde ukde kalan bir bölümdü. 2009 yılında ilk kez üniversite sınavına girdiğimde 598. olduğum ve Galatasaray Üniversitesi İletişim bölümüne puanım yettiği halde o günkü YÖK ve ÖSYM kararları nedeniyle bu bölüme gitme olanağı eşit ağırlık mezunu öğrencilere tanınmıyordu. Bir yıl sonra sistem değişti ama ben bu arada İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde burslu okumaya başlamıştım. Ben; gazete okumayı, televizyondaki ajansları takip etmeyi çocukluğumdan beri çok severim. Pandemi dönemine kadar evimize her gün birden fazla gazete ayrıca bunun yanında çeşitli dergiler girmiştir. Kitap okumayı, özellikle de bilgi verici eserleri okumayı severim. Liseden beri gerek okul dergisinde gerekse kütüphanede aktif görev aldım ve okul gazetesini (Haberde KAL) çıkardım. Bu durum okulda bana belirli bir popülerlik getiriyordu ve sanırım bunu sevdim. Tabii o zamanlar akıllı telefonlar yoktu ve evlerde internet kullanımı da yaygın değildi. Çocukluğum gazete küpürleri, kuponla alınan eşyalarla geçti. Gazete hayatımızın merkezindeydi. Amcam bir gazetede çalışıyordu. Ayrıca pilli "walkman"den radyo da dinliyordum. Uzun bir süre evin tek çocuğu ve çalışan bir ailenin ferdi olarak televizyon ve gazete benim yalnızlığımı da azaltma bakımından işlevsel oluyorlardı. Genel olarak bu kuruluşlar 90'lı ve takip eden yıllarda adeta "dördüncü güç" şeklinde ülke yönetiminde de itibarlı idiler. Siyasetçiler medyanın etkisi ve gücünden korkarlardı. Medya sahipliğinin değişmesi bu itibarlı konumu günümüzde değiştirmiştir. Günümüzde medya kuruluşları, belirli partilerin güdümü altında faaliyet gösterir oldu çoğunlukla. Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne bir yazar, gazeteci vb. olmak için gitmiştim. Ama bu yazı sanatı ve haber dili ile alakası olmayan, daha çok edebiyat tarihi üzerine eğitimler aldık. Şimdilerde seçmeli derslerle bu durumun değiştiğini duyuyorum. Şimdiki edebiyat öğrencileri dil ve edebiyat dersleri yanında "yaratıcı yazarlık" gibi ilham veren dersler de görüyor. Benim zamanımda bölümümüzün öğretmenlik hakkı da yoktu. Mezunlarımız sadece dershanede çalışabiliyorlardı. 2014 yılında pedagojik formasyon hakkı verildi ve ben bu eğitimi aldığım sırada İKÇÜ'de yapılan bir konferansı üç sayfa olarak haberleştirip bir gazeteye götürdüm. Tesadüf bu ya gazetenin de elemana ihtiyacı varmış ve orada iki ay kadar çalışmama vesile oldu bu durum. Daha sonra siyasetçilerin basın danışmanlığını yapmaya başladım. Bu yıllar "Gezi Olayları" ile birlikte Facebook kullanımının tavan yaptığı Twitter'ın ise yeni bir yıldız olarak doğduğu zamanlardı. Ayrıca Instagram apayrı bir dünya ortaya koyuyordu. Instagram'ın felsefesi; "Ye, iç, gez, eğlen, yemek dahil en iyi kareleri çek ve paylaş!"tı. Sonra Foursquare yeni çıkmıştı. İnsanlar bir yandan akıllı telefonlar alıp sürece dahil olurken bir yandan da her şey yeni olduğundan sürece yetişemiyor bu da alttan alta psikolojik tepkilere neden oluyordu. Gezi Olayı bu psikolojik tepkinin dışa vurumudur. İnsanlar orada sokaklarda tepki koyup her şeye olan öfkelerini boşalttılar. Gezi'nin elbette başka siyasal boyutları da var ama o konuya girmek istemiyorum. Sosyal medyanın bu şekilde hayatımızın merkezine girmesi bana iş açısından daha faydalı olabilirdi. Zaten daha edebiyat bölümünden mezun olmadan önce; son senemde öğrenci yurdundan tanıdığım, reklam bölümünde okuyan bir arkadaşım sayesinde sosyal medya reklamları üzerine bazı projelerimiz olmuştu. O arkadaşım önce halkla ilişkiler ardından reklam alanında ilerledi. Bugün önemli bir reklam ajansında çalışıyor. Bana da "sen bizim bölümde okusaydın, önünde kimse duramazdı" demişti. Edebiyat mezunları bu alanlara girebilirdi. Ancak iletişim fakülteleri başta akademisyenleri olmak üzere öyle bir mesleki dayanışma gösterip birlik oldular ki kendileri haricinde hiç kimsenin bu alanlarda çalışmasını istemediler. Bu durum iletişim fakültesi mezunlarının iş bulmasına ancak öte yandan iş verimliliğinin ise düşmesine neden olmuştur. Okulu tercih ettikten sonra derslerde gösterdiğim başarı ve ayrıca edebiyattakinden daha fazla düzeyde derslerin içeriğine ilgim ve şevkim bana mutluluk verdi. Ancak önce arka arkaya aynı omzumdan geçirdiğim spor kazaları ardından da askerlik görevimin çıkması nedeniyle okula ara vermek durumunda kaldım. Daha karlı işler yapmam gerektiğinden askerlik dönüşünde eğitimime devam etmeyi düşünmediğimden bölümü bırakmak durumunda kaldım. Her ne kadar bir dönem kendi haber sitemi kurmuş ve bu işte de reklam alamadığımız için zarar edip batmış olsam da bana kalırsa ben iyi bir gazeteci de sayılırım. Çünkü gazeteciliğin en temel unsuru meraktır ve bu bende fazlasıyla mevcut. Grup Gazetesi'ni işte sizler de takip ediyorsunuz. Bir dernek gazetesi olarak ne haberler yapıyor ortamı sallıyoruz! 2017'de askerden dönüşümden 2021'in Ağustos ayına kadar medya ve iletişimle ilgili doğrudan bir işte yer almadım. Sadece bir tanıdığımın daveti üzerine bir gazetede bir günlüğüne çalışmak gibi ilginç bir anım olmuştu. Kısaca anlatayım. Gazetenin web kısmında çalışmıştım. Bu gazetenin yönetimi sonradan değişse de o günkü yöneticiler kötü niyetli ve cahil insanlardı. Maalesef yeterli haber girmediğim bahanesiyle beni aynı günün akşamı eve yollamışlardı. Halbuki bana kaç haber girmem gerektiğini bile söylememişlerdi. Sebep bu değildi elbette. Sebep benim gazetede herkesten şık oluşum; kaliteli duruşumdu. Ben kendime ve işime özenim nedeniyle Beymen ceketimi, Sarar gömleğimi, Pierre Cardin pantalonumu, Kemal Tanca ayakkabımı giymiştim ama bu nedense göze batmıştı! 12 Nisan 2016'da Facebook üzerinden kurduğum Dostluk Grubu, 2020 pandemi döneminde bir araya gelemez olunca; mecburiyetten Youtube üzerinden konser vermek durumunda kaldık. Bu bizde elektronik ortamda Grup Gazetesi kurma fikrini ve yine grubumuzun çevreci üyelerinin bir orman yangını ihbarı üzerine çektiğimiz görüntülerle röportajlar ise Grup Televizyonu fikrini ortaya çıkardı. 9 Eylül 2020 tarihinden itibaren gazetemiz ve 10 Ağustos 2021 tarihinden itibaren ise tv kanalımız hayata geçmiştir. Yaklaşık 2.5 yıldır bu alanda yaptığımız çalışmalar günden güne artan bir tempo ve halkımızın giderek çoğalan beğenisi ile özellikle bana çok önemli bir saygınlık getirdi. Ayrıca tarafsız, bağımsız çalışma yapma olanağı getirdi. Dostluk Grubu Derneği'mize bağlı olarak bu gazete ve televizyon çalışmalarını büyütmek istiyoruz. Şu anda aldığımız tepkiler ve tıklamalar doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca derneğimizin kar ve ticari hırs peşinde olmayışı da bağımsız ve özgür içerik oluşturma hevesimizi artırıyor. Yönetim Kurulu'nun da bu anlayışta olması medya için son derece önemli. Aksi halde gazete gazetelikten çıkıyor ve birilerinin emri altına giriyor. 2022 yılında af ile öğrenciliğe geri döndüm. Eğitimimle mevcut deneyimlerimi birleştirmek istiyorum. Yarınki yazımda branşlaşma üzerine olacak. Onu da okumanızı şimdiden tavsiye ederim. Dostluk Grubu Derneği'mizde ise en büyük arzum tam donanımlı kendi stüdyomuzu ve ofisimizi kurmak ve burada güzel çalışmalara imza atmak. Özellikle de benim gibi genç iletişimcileri yanıma alarak onlara staj olanağı hatta ekmek kapısı oluşturmak. İzmir'de maalesef yerel tv kanalı sadece bir tane. Yerel gazeteler ise okunmuyor. Yerel haber sitelerini çok az bir kitle haricinde kimse tıklamıyor. Yerel siteler, devletten ve belediyeden bedavadan aldıkları paranın peşinde laf olsun diye varlığını sürdürüyor. İzmir'de potansiyel var. Bu potansiyeli başta halkla ilişkiler ve reklamcılık alanı olmak üzere maalesef İstanbul merkezli firmalar kullanıyor ve ekmeği de onlar yiyorlar. Ben medya ve iletişim alanında ilerleyerek yerelden ulusala oradan da dünyaya ulaşılabileceğini biliyorum. Örneğin askerdeyken okuduğum Rubert Murdorch'un hayatını anlatan kitap da bunu anlatır. Robert Murdoch'un geçmişte yaptığını bizler neden yapamayalım diye düşünüyorum. İletişim, çağımızın olmazsa olmazı. 15 yaş üstü ve 85 yaş altı bireylerin neredeyse tamamı cep telefonu kullanıyor. Ayrıca bu kitlenin %60'dan fazlası akıllı telefon kullanmak suretiyle birden fazla sosyal medya aracına erişime sahip. Ülkemizde Netflix Blu TV gibi platformlar da her geçen gün büyüyor ve çeşitleniyor. Yani çağımızda sadece çikolatalı pasta yok deyim yerindeyse yüzlerce çeşit pasta bulunuyor. Neden bu pastadan biz yerli medyacılar da payımızı almayalım ya da bir pasta da biz üretmeyelim ki? Dünya, ilkel toplumdan modern topluma oradan da post-modern topluma geçiş sağladı. Ben içinde bulunduğumuz çağı commodern olarak ifade ediyorum. Burada "com" hem interneti hem de "Communication"u temsil ediyor. Her ne kadar 2025 yılında Güneş'te yaşanacak patlamalar nedeniyle radyo dalgası, uydu vb. teknoloji ile çalışacak cihazlar ve sistemlerin kullanılamayacağı iddia edilse de biz şimdilik bu alanda faaliyet göstermeye devam ediyoruz. Aslında paylaştığımız her reels ya da halka açık her gönderi bir medya faaliyeti oluyor. Yani bir anlamda herkes gazeteci ve kameraman oluyor; eğer kurguyu da kendi yaptıysa yapımcı ve yönetmen de olmuş oluyor. Bana göre medya ve iletişim, insanlığın hayatına gerçek anlamda girdiği tarih olan modern matbaanın 1450'deki icadından geçen yaklaşık 600 yılda diğer bütün alanlara kıyasla çok daha etkili ve gelişimsel bir alan oldu. İngiltere'de gerçek anlamda ilk gazete olan The Daily Courant 11 Mart 1702'de çıkmış. Ön yüzünde haberler arka yüzünde reklamlar olan bu tek yapraklı ilk gazeteden günümüz medyasına çok şey değişti. Günümüzde yapay zeka kullanımı ve metaverse sistemi ile biraz daha soyut ve sayısal alana göz kırpılsa da özellikle hologram ve robot teknolojilerinin gelişmesiyle daha kişisel ve kıymetli bir alana yerleşecek medya faaliyetleri ve pazar payı büyüyecek. Büyük olasılıkla da sadece çok çalışanlarla yenilikçi iş fikirlerine açık olanlar ayakta kalabilecek. Yarın yazım medya ve iletişim alanında branşlaşma konusu ile devam edecek. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |