Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
SOSYOLOJİDE UZLAŞMA, ÇATIŞMA VE TOPLUMSAL CİNSİYET MESELESİ
26/08/2023
Sosyolojik teoriler, toplumu açıklamaya çalıştıklarında bazen uzlaşmayı bazen çatışmayı öne çıkarırlar. Bazı teorilere göre toplumda uzlaşma eğilimi vardır ve baskın motivasyon uzlaşma olmaktadır. Başka bir teoriye göre ise toplumsal yapının kuruluşu daha çok çatışma üzerinedir. Hobbes, “İnsan, insanın kurdudur” diyerek; çatışmayı öne çıkarır ama J. Locke insanların iyiliğini öne alır.
Bir yaklaşıma göre toplumsal yaşam sürekli bir dengeye ulaşmaya odaklıdır. Toplum öyle bir şekilde programlıdır ki bütün gerilimleri bir uzlaşmaya bağlar. Yani toplumsal hayat doğası gereği uzlaşma üzerine kuruludur. Toplumsal bilinç adeta insanlar üzerinde uzlaşmacı bir bağ oluşturur. Yapıyı güçlü kılan şey uyum, adaptasyon, bütünleşme üzerinedir.
Çatışma fikri daha çok toplumsal yapının değişimini açıklamakta öne çıkan bir araç. Çünkü çatışma olmazsa sadece uzlaşma olursa o toplumun değişmesi mümkün olmaz. Ve elbette toplumu tanımak istiyorsak çatışmalara bakmamız gerekiyor diyenler var. Marksizm’de toprağa sahip olanlar ile olmayanlar arasında bir çatışma vardır mesela.
Erkek ile kadın da çoğu zaman çatışır ama nihayet birlikte olmak için de uzlaşırlar. Kadın ve erkek birlikteliğine baktığımızda; partnerlik ve flört gibi resmi olmayan ilişkilerde çiftlerin birbirine benzemeyen tamamen zıt karakterlere sahip kişilerle birliktelik kurma yönünde bir eğilimi vardır. İş ciddiyete binip resmiyete yani evliliğe doğru gittiğinde hayatın geri kalanını paylaşacak çiftlerin eş adaylarının kendi yaşantılarına daha uygun ya da uzlaşılabilecek kişilerle kurulduğunu sıkça görürüz.
Duygu Asena’nın kitabı "Kadının Adı Yok"u mutlaka duymuşsunuzdur. Ya da Pınar Kür'ün bir dönem yasaklı yayınlar arasında olan "Asılacak Kadın" romanını. Ülkemizde kadının varlık mücadelesi bizzat kadın aktivistlerin siyasal, edebi ve sosyal çalışmalarından çok faydalanmıştır. Bununla birlikte günümüzde feminizmin getirdiği olgular neticesinde kadının toplumda yalnız kaldığı ve erkeklerin de bu durumdan etkilendiği evliliklerin ve çocuk doğurma oranlarının azaldığı belirtilerek yeni arayışlar ve bilimsel araştırmalar da yapılmaktadır.
Erkek olmanın dünyanın her tarafında aynı olmadığını biliyoruz. Cinsiyetler arası eşitsizliğin de her yerde aynı olmadığını biliyoruz. Bu farklılığı yaratan kültürel faktörler sosyolojide çok önemli bir noktaya gelmiş. Erken modernlik döneminde (Klasik sosyologlar dahil) kadın göz ardı ediliyor. Durkheim "Kadın az toplumsallaşmıştır, erkek daha sosyaldir kadın ise daha doğal - biyolojiktir" der. Marx’a göre ise kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin kaynağı mülkiyetten gelir. Mülkiyeti daha çok elinde tutan erkektir ve kadını ikincil duruma itmiştir. Evlilik de bunu pekiştirir. Marx; "Evlilik kadının kocasına gönüllü fahişe olması demektir" diyor. Nietzsche ise "Kadının yanına giderken kırbacını al" diyor. Eminim bu satırları okuyan pek çok kişi şaşırmışlardır.
Öte yandan bazı sosyologların eski Türkler'de kadına verilen değeri göz ardı ettiğini de görüyoruz. Geçen ay Bostanlı'da verdiğimiz konserde yaptığım konuşmada da ifade ettim. Türkler, kadını hakanla beraber kurultaylarda karar alabilecek yetkide görmüşlerdir. Batı dillerinden ve Arapça'dan farklı olarak Türkçe'de erillik ve dişillik hususiyetinin bulunmayışı da Türkler'in kadına verdiği değer ve erkek ile eşit görmesinden ileri gelir. Hatta Türkler yerleşik vaziyete geçinceye kadar kadın; şamandır. Şaman ise Türk topluluklarında sözü dinlenen hem din görevlisi hem de şifacı ve ozandır. Yani en saygın kişidir. Şamanlığı erkekler ele geçirdiğinde dahi kadın kıyafeti giyerek yani eteklik ve göğüslük takarak kadın formülasyonunu kısmen korumuşlardır. Ancak Türkler'in İslam dinine girmesiyle birlikte kadının erkek karşısındaki konumu giderek azalmıştır.
Modern toplumda kadının konumunun giderek yükselmesi sosyolojide de ilgi yaratmıştır. Bütün toplumsal meselelere kadın ve erkek üzerinden bakabilme böylelikle gelişmiştir. Bütün konular artık toplumsal cinsiyet eşitsizliği üzerinden tartışılmaya başlıyor. Bu kavramı da sık sık duyuyoruz. Toplumsal hayat içinde kadının eylem tarzı farklıdır. Sosyoloji çok eril olduğu için sanki sosyolojide tasavvur edilen insan tipi yalnızca erkek gibidir. Bunu revize etmek lazım diyen bakışlar var. Bence de revize edilmelidir. Çünkü bilginin cinsiyetsizleştirilmesi gerekir. Kadınlar da eşit bir şekilde dile getirilmelidir. Sonra toplumsal cinsiyet değişkendir. Bu nedenle değişim sosyolojisi toplumsal cinsiyet meselesi ile ilgilenmelidir. Bu da sadece kadın - erkek meselesi değildir. LGBT bireyler de buna dahildir.
Farklı cinsel kimlikler kişinin tercihleriyle ilgili olduğu için tercih de özerk bir eylem olduğundan sosyolojinin insan öznesine farklı bakması gereklidir diyen anlayış günümüzde egemendir. Yapılan araştırmalar; toplumsal cinsiyetin doğuştan değil öğrenilen bir şey olduğunu gösteriyor. Eşcinsel bireyler Doğu toplumlarında kabul göremedikleri ve baskı altında oldukları için saldırgan, uzlaşmaz yapıdadırlar. Kişinin kendi içindeki ve topluma karşı cinsiyet çatışması ancak uzlaşıyla sona erdirilebilir. Bunu da devlet yasalarla düzenleyerek yapabilir.
Bu konuda çok bilgim yok ancak bazı ülkelerde eşcinsel evlilikler yasak olduğu halde devlet cinsiyet değiştirmek isteyenlerin masraflarını sosyal güvencesi varsa karşılamaktadır. Yine pek çok ülkede eşcinsel evlilik yasal olmadığı halde eşcinsel bireylerin iş konusunda çalışma problemleri olmamaktadır. Yine bazı ülkelerde eşcinsel çiftlerin evlilik akdi olmasa da miras hakları kanuni düzenlemeye tabii tutulmuştur.
Cinsel meselelerin toplumda konuşulmayıp baskılanması tarih boyunca çeşitli ve korkunç olaylara neden olmuş ayrıca cinsel yolla bulaşan hastalıkların da önlenmesine mani olmuştur. Hiç olmazsa toplum sağlığının geneli açısından tıbben uzlaşı sağlanarak dezavantajlı konumda bulunan eşcinsellerin sağlık açısından güvenceye sahip olması gerçekleştirilerek düzenli olarak sağlık hizmeti alması noktasında bir uzlaşmaya varılmasını son derece gerekli (elzem) görüyorum. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |