Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
SİYASETİN SON BEŞ YILI: BU HALE NASIL GELİNDİ
14/08/2023 İdeolojiler çağı olarak da bilinen 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından 20’nci yüzyılın ortasına kadar geçen süre zarfında yaşanan değişim ve dönüşüm yıllarına; Osmanlı son döneminde denk geldi. Gerileme devrine girmiş olan ülkeyi kurtarmak için ortaya atılan fikir ve ideolojiler ilk kez o yıllarda oluştu. Bunlar arasında İslamcılık'tan Türk Birliği'ne kadar farklı görüşler vardı. Mustafa Kemal, bütün bunları gençliğinden beri inceledi, askeri ve siyasi dehasını kullanarak en uygununu tespit etti. I. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin ardından başlayan Kurtuluş Mücadelesi'ni başarıyla tamamladıktan sonra devrimler ile taçlandırdı. Atatürk’ün önderliğinde yepyeni bir devlet vücuda getirilmişti. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ulusal bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla tamamlanabileceğini gören Cumhuriyet’in genç kadroları, Anadolu’yu baştan aşağı demir ağlarla donatmış, sanayi atılımları gerçekleştirerek; fabrikalar, limanlar kurmuş, vatandaşını dış güçlere ezdirmemiş, ekonomik kalkınma planlarını uygulamaya sokarak mülkiyeti devlete; faydası yurttaşa ait olan dev tesisler inşa etmiştir. Bu iktisadi hamleleri; diplomasi, kültür ve eğitim alanlarındaki diğer çalışmalar izlemiştir. Atatürk dönemi Cumhuriyet'in en parlak yıllarıdır ve yapılanlar bugün dahi örnek alınmalıdır.
2. Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından dünyada değişen konjonktür demokratikleşmeyi gerekli kılmıştı. Türkiye'de de buna uygun olarak politik yaşantıyı sınırlayan tek parti uygulaması bizzat İsmet İnönü'nün çabasıyla son bularak; 1946’da çok partili siyasal hayata geçildi. CHP, ülkeye yaptığı hizmetlerle kendinden emindi. 40'lı yılların ikinci yarısındaki durgunluğa rağmen seçimi kazanacağını düşünüyordu. Fakat 14 Mayıs 1950’de iktidar el değiştirdi ve Demokrat Parti’nin devri başladı. DP'li Adnan Menderes, Celal Bayar gibi isimler eski CHP'liler olmasına rağmen bir süre sonra iktidarda güç zehirlenmesi yaşayacak; Türkçe ezandan başlayarak, anayasanın Arapça'laştırılmasına varıncaya değin her alanda eski arkadaşlarıyla ve CHP ile hesaplaşmaya işi götüreceklerdi. Bu hesaplaşma sözde Vatan Cephesi altında köy ve mahallelerde bile bölünme ve düşmanlığa dönüşmüş bir noktada iken askerin müdahalesi ile durmuştur. Ancak 27 Mayıs 1960’dan itibaren kurulan hükümetlerde yer alan veya Meclis’te temsiliyeti bulunan siyasal partiler, çeşitli cuntaların gölgesinde faaliyet göstermek zorunda da kalmışlardır. 70'li yıllar bir yandan terör bir yandan da ekonomik darboğaz ile geçmiştir ve "kayıp yıllar" olarak nitelendirilmektedir. Askerin, 12 Eylül 1980 müdahalesinden sonra ise partiler tamamen siyasal hayattan men edildiler.
Türkiye'de siyasal yaşam, askerden icazet alarak 1983’te yeni kurulan partilerle tekrar demokratikleşmeye başlamıştır. Demokratik sistem; ancak 1987’de halkoylaması ile siyasal yasakların kaldırılmasıyla yerini bulmuştur. Dünyada 1989’da Berlin Duvarı'nın yıkılmasını 1991’de Sovyet’lerin dağılması izlemiş, soğuk savaş geride kalmıştır. Aynı yıl sıcak bir savaş hemen güneyimizde çıkmıştır. 1. Körfez Savaşı da göstermiştir ki emperyal güçlerin yeni çarpışma alanı Ortadoğu ve çevresidir. 90'lı yılları çeşitli koalisyonlarla götüren Türkiye; on yılın sonunda terör sorununu çözmüş, depremleri ve ekonomik krizleri atlatarak Avrupa Birliği yolunda emin adımlarla ilerlemiştir. 57. Hükümet’in; bugün hala izaha muhtaç bir erken seçim çağrısıyla devrilmesinden sonra Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kurulan hükümetlerce yönetilmeye başlamıştır. AKP hükümetleri döneminin ilk yıllarında kendisinden önceki hükümetin kararları ve uygulamaları sayesinde bir takım ekonomik başarılar elde edilse de AKP bunu idare edememiştir. 21 yıl sonra içine düştüğümüz durum; karanlık bir kuyudur. Oysa AKP 22 yıl önce bugün "karanlığa kapalı aydınlığa açık" sloganı ile kurulmuştu. Tüm bunlar olurken muhalefet, bölgemizdeki tehditler ve ekonomik tehlikenin farkında olmadı. Ya da oldu ise bile sesi yeterince gür çıkmadı. Muhalefet, Türkiye’yi uçurumdan kurtarmanın derdine düşmedi, kendi derdine düştü. İYİ Parti, örneğin kendine “cesurlar hareketi” dedi ama yeterince cesur söylemlerde bulunmadı. CHP, 2018 seçimlerinin hemen sonunda yine iç karışıklığa düştü. Muharrem İnce genel başkanlığa aday oldu, kaybetti; bir süre sonra CHP'den istifa etti.
Oysa mevcut durum neydi? Ne olacağdı?*
AKP iktidarları döneminde; bizi biz yapan tüm değerler gibi hukukun üstünlüğü de ayaklar altına alındı. Yargı ele geçirilmiş, TBMM’nin yetkileri elinden alınarak; halkın taleplerini dile getirmesi engellenmişti. 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren ise ülke; tek bir kişinin ellerine bırakılmış vaziyette. Başkanlık sisteminin elbette yönetim mekanizması için önemli kolaylıkları var ama olumsuz özellikleri olumlulardan daha fazladır. Başkanlık sistemine dönük eleştiriler, AKP kanadından başlangıçta “millet iradesi böyle tecelli etti” denilerek geçiştirildi. Sonra çeşitli alanlarda düzenleme yapıldı. Yine de bugün Erdoğan'a sorulmadan kamuda üst düzeyde karar alınamamaktadır. Erdoğan'ın her gün yüzlerce kağıda imza atmak zorunda kaldığı belirtilmektedir. Oysa ki demokratik bir yönetimde; yasamanın alanına giren her konunun Meclis Genel Kurulu’nda konuşulabilmesi, tartışılabilmesi ve yürütmenin yasamanın denetimine açık olması, cumhurbaşkanlığının da bürokrat gibi imza yeri değil saygın bir yerinin olması gerekirdi. Yani mevcut durum; seçimle oluşmuştur ama demokratik değildir, sürdürülebilir hiç değildir.
Demokrasi aynı zamanda adalete, insan haklarına, hürriyete, özel mülkiyete dayalı bir sistemin kendisidir. Fakat AKP hükümetlerinin uygulamaları ile basın ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere özgürlüklere, adalet mekanizmalarının işleyişine yönelik olumsuz kısıtlamalar; bir korku ve tehdit ortamı yaratmış durumdadır. AKP iktidarı; bu korkudan ve seçmen üzerinde yarattığı aldatmacalardan oluşan sahada hakimiyet kurarak ülkede istediği gibi top koşturmuştur. AKP iktidarı yıllarca CHP'nin tek parti oluşunu eleştirmiştir. Oysa şimdi parti iktidarı bile söz konusu değildir. Tüm yetkiler tek bir kişide toplanmıştır. Erdoğan kendisine “başkan” “reis” denilmesinden hoşlanıyor ama iş halkın sorunlarını çözmek olduğunda başkanlığını göremiyoruz!
“Başkan”ın kendi arzusu ve isteğine göre hazırlanan, içinde milletin ve milletin temsilcilerinden oluşan Meclis’in yer almadığı kararnamelerle işleyen bir hükümet modeli, toplumumuza zararlıdır. Bu yönetim biçimi; ülkeye huzur ve güven ortamı sağlamayacağı gibi uluslararası alanda da bizi 3. Dünya ülkeleri konumuna her geçen gün sürüklemeye devam edecektir. Bundan büyük bir utanç, hicap duyuyorum ve Erdoğan için teeddüp duyuyorum. Beştepe Sarayı’nda 2018 yılında yapılan göreve başlama törenine davetli devlet başkanlarının hangi ülkeden olduklarına bakıldığında da bu durumun daha o zamandan tescillendiği de ortadadır. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |