Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
EKONOMİK BUNALIM VE ÇIKIŞ REÇETESİ
31/08/2023 Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik darboğazdan nasıl çıkılacağı üzerine televizyonda ve gazetelerde değerli hocalar ve ekonomi uzmanları çeşitli görüşlerini iletiyorlar ve de sosyal medyada paylaşıyorlar. Bunların hepsini başlık halinde toplayan bir kurum, kuruluş veya istatistik çalışmacısı var mıdır bilemiyorum ama az çok ekonomi alanına ilgili biri olarak benim de kendime göre bir kurtuluş reçetem var. Reçeteyi yazabilmek için de hastalığın geçmişine bakmak lazım. Daha önce de çeşitli yazılarımda belirtmiştim. 1979'da ekonomi darboğaza girdiğinde dönemin başbakanı Ecevit, yurt dışı gezilerine çıkarak özellikle de ilişkilerinin iyi olduğu Kuzey Avrupa ülkelerinden borç para istedi. Türkiye'nin ihtiyacı olan döviz bulunamadı, ekonomik durum kötüleşti. Çünkü Türkiye, ithal ikameci bir sanayiye sahipti. İthal edemediğinde mal da olmuyordu. Umudun adı olan Ecevit'in oyları Meclis'te boşalan sandalyeler için yapılan ara seçimde ekonomideki bu kötü gidiş üzerine eridi. Düşen oylarını gerekçe göstererek hükümetten çekilen Ecevit, kendisine o dönem Dünya Bankası'nın Türkiye masası direktörlerinden Kemal Derviş'in sunduğu acı reçeteyi ya da tavsiye kararları diye bilinen ekonomik idam fermanını imzalamamıştı. Süleyman Demirel azınlık hükümetini kurunca ilk işi bunu imzalamak ve tarihimizde 24 Ocak 1980 kararları olarak bilinen ekonomik tedbirleri uygulamaya geçirmek oldu. Fakat bu kararların uygulanmasının önünde en büyük engel sendikalar ve işçi eylemciliğiydi. 12 Eylül 1980'den sonra asker yönetime el koyunca; bu sorun aşılmış oldu(!) Ekonomide dışa bağımlılık ilk olarak 1946'da IMF'den borç para alma ve buna bağlı olarak yapılan devalüasyon ile başlamıştır. Ancak 24 Ocak Kararları ile birlikte Türkiye, dışarıdan borç alan ülke konumundan ekonomisine dışarıdan müdahale edilen ülke konumuna düşmüştür. Bazen yardım bazen borç adı altında verilen paralar Türkiye'nin istediği rakamların hep altında kalmış; ilaç doğrudan zerk edilmek yerine damla damla sunulmuştur. Bugün sıklıkla kullanılan "Dış Güçler" artık içimize bir virüs gibi yerleşmişlerdir. Ekonomimizi daha da bağımlı kılmak ve asla belimizi doğrultma imkanı bulunmaması için tarımdan, hayvancılığa, sanayiden eğitime kadar ne yapılacağını onlar dikte ettirmeye 1980'de başlamışlardı. Özal, dış güçlerin en sevdiği adamdı. Halkın vergileriyle yapılan köprüleri "babalar gibi" satmak onun marifetiydi. Boğaz'da Araplar'a Sevda Tepesi'ni satmak, Araplar'a memleketi peşkeş çekmek onunla başlıyordu. Göçmen sorunu da onun döneminde başlamış ve katlanarak bugünlere gelmiştir. Özal, "yeter ki para gelsin, paranın nasıl ve hangi koşullarda geldiği önemli değil" anlayışıyla ülkemizi kara parayla dolduruyor, uyuşturucu ve terör de yine onun döneminde ülke gündeminin ilk sıralarına geliyordu. Özal, kapitalizmin ve modern emperyalizmin sembolüydü. Yaşamında da çiğ bir tarz sürdürüyor, Arabesk yaşıyordu. Eğitimde, kültürde ve sanatta kaliteyi düşürmüştü. Bir tek olumlu yanı Evren'in yasakladığı Cem Karaca, Bülent Ersoy gibi sanatçıların sahne yasağını kaldırması olarak görülebilirdi. Özal'dan sonra Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller de onu takip ederek kamuya ait olan ne varsa özelleştirme ve satma yoluna gittiler. Satışlardan turizmi artıracağı iddiasıyla koylar, körfezler hatta ormanlar da nasibini alıyor; bugüne kadar gelen ve anayasal bir hak olan kıyılardan yararlanma olanağı sadece cebinde parası olanlara özgü bir nitelik haline getiriliyordu. Yılmaz ve Çiller birbirini yerken aradan sıyrılan Siyasal İslamcılar önce Refah Partisi olarak iktidara geliyor; 57. Hükümet'ten sonra AKP'yle kalıcı hale geliyorlardı. Elbette Siyasal İslam da öncüsü olan sağ ve sığ diğer partiler gibi ekonomiye sadece kârlılık ve emekçi kesimlerin ezilmesi olarak bakıyor. Bugün iktidarda olan AKP, kamuya ait malları ve Hazine arazilerini sata sata ve yap-işlet-devret modelleri ile kamu yatırımlarının kârlarını birilerine peşkeş çeke çeke en sonunda duvara tosladı. AKP, damat bakan ve gözlerindeki ışıltıdan başka bir becerisi olmayan bakandan sonra eskiye dönmek durumunda kaldı. Rasyonel olmayan ekonomi modelleri ve KKM gibi zengini daha çok zenginleştirirken bedelini ise hazineye yani halka ödettiren sistemleri getirip dostlarını ve yakın çevresini zenginleştirdikten sonra kim neyi düzeltebilirdi? İlk kez bakan olduğu dönemde Türkçe'yi bile zar zor konuşan Mehmet Şimşek yeniden koltuğa oturtuldu. Şimşek'in elinde artık satacak şeyler kalmamıştı. Bu nedenle ülkenin vatandaşlığı bile pazarlanmaya başladı. Hatta bir valimiz Arap kanalında Arap dostlarına ev alma karşılığı vatandaşlık çağrısında bulundu geçenlerde. İngiltere ile geri kabul anlaşmalarının yapıldığını dahi dış basının yazması sonucu öğrendik. Hükümet bugün her türlü sorunu çözmekten aciz durumdadır. Ekonomik çöküntü, kendini sadece ticarette ve çarşı pazarda değil sosyal alanda, günlük yaşamda da göstermektedir. Bir taraftan ülkenin demografik yapısı değiştirilirken diğer taraftan da kiralar, aidatlar yüzünden her gün cinayet işlenmektedir. Sokak terörü, dağdaki terörü neredeyse aşmış ve şehirlerde güvenlik zafiyeti ortaya çıkmıştır. Fuhuş artmış, ahlak çöküntüye uğramış; dinci iktidar tarikat evlerinde yaşananlara karşı önlem almamıştır. Hukuk sistemindeki bozukluk ve devlet kurumlarına karşı güvensizlik kitleler üzerinde duygusal çöküntüye neden olmuştur. Muhalefetin son seçimleri kazanamaması da vatandaşın geleceğe dair planlarından koparak anlık yaşamasına dolayısıyla da orta sınıfın her gün küçülerek ülkenin daha da fakirleşmesine neden olmuştur. Tüm bunlar alt alta konulup toplandığında ortaya çıkan yekun şudur: Mevcut kapitalist anlayışla ve eğitimsiz, niteliksiz kadrolarla durum daha kötüye gidecektir. Çıkış, sosyal ve dijital çözümlerdedir. Dijital çözümlere örnek olarak; "Nereden Buldun Yasası" çıkarılarak paranın takibinin yapılması örnek gösterilebilir. Kara para, rüşvet ve vergi kaçırma böylece sona erer. "Dijital Ödeme" sistemine geçilerek hemen hemen hiçbir değeri kalmayan madeni paralar ve kağıt banknot yerine kartlı ve dijital ödeme sistemleri zorunlu tutularak; yastık altındaki altın, döviz, TL gibi paralar sisteme dahil edilebilir. Mesai saatleri 6 saate düşürülüp, çalışan sayısı iki katına çıkarılarak işsizlik sorunu çözülebilir. Kendine ayıracağı vakti çoğalan vatandaşlar, girişimde bulunmaktan tarımla uğraşmaya, alışveriş yapmaktan sanat faaliyetlerine katılmaya varıncaya değin sistemde parasal döngü oluşturlar. En önemlisi de "İşsizliğin Yasaklanması" olacaktır. Doğru eğitim çıktıları ve düzenli kurslar sürdürülerek tam istihdam düzenine geçilebilir. Hatta bu sağlandığında göçmen sorunu da büyük ölçüde ortadan kalkacaktır. Kayıt dışı işçilik ve göçmen istihdamı sorunları çözülecektir. İçinde bulunduğumuz ekonomik düzenden dış destekler ya da müdahaleler olmadan çıkabilmemiz için bu dört uygulama bana göre en iyi reçetedir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024 |
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024 |
Devamı |