• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dgdernek
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905448823723
  • https://www.instagram.com/dgdernek
  • https://www.youtube.com/@dostlukgrubu
Derneğimizin Etkinlik Takvimi

Radyo D Dinle

Halk TV Kültür Sanat

 
Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
BUGÜNKÜ PAHALILIK ORTAMINA NASIL GELDİK? (2)
03/03/2024

 

            Dünkü yazımda Ak Parti Hükümeti’nin 2002 – 2007 yıllarının ekonomik politikalar açısından olumlu, 2007 – 2012 arasının kısmen olumlu olduğunu belirtmiş ve bunların sebepleri üzerinden siz değerli okuyucularımla fikir tartışması yürütmüş olmuştuk. 17 – 25 Aralık 2012 Operasyonları ve 2013 Gezi Olayı’ndan sonra Türkiye ekonomisi, Ak Parti hükümetlerinin önceki yıllarına göre önce durağanlaşır sonra da refah endeksi bakımından geriler.

 

            2014 Yerel seçimlerinde güçlü pozisyonunu koruyan Ak Parti, 2015’te seçmen desteği açısından geriler ve 7 Haziran seçimlerinde iktidar olamayacak noktaya gelir. İstikşafı görüşmeler neticesinde toplumun AKP – CHP büyük koalisyon beklentisi karşılanmadığı gibi AKP – MHP koalisyonu da kurulmaz. Çeşitli olaylar ve gelişmeler sonucunda; hükümet kurulamadığı için yenilenen seçimlerde tekrar güçlü bir konuma gelen Ak Parti’nin genel başkan ve merkez yönetim kurulu organlarındaki değişimin yanında belediye başkanlarında da değişikliğe gittiğini görüyoruz. Elbette demokrasi tarihimizde kara bir leke olarak kalacak olan 15 Temmuz 2016 Kalkışması’nı unutmamak gerek.

 

            Hükümet bunalımı, başbakanlığın Ahmet Davutoğlu’ndan Binali Yıldırım’a geçmesi, darbe girişimi gibi gelişmelerle Türkiye dış yatırım açısından kısmen güven kaybına uğrar. Siyasi istikrarsızlığın yeniden yaşanmaması adına Ak Parti, “başkanlık sistemi”ni önerir. Turgut Özal’dan beri konuşulan başkanlık sistemi, yönetim erkini cumhurun başkanının inhisarına alırken, demokrasi anlamında ise sorunludur. Zira çok partili sisteme 1946’da geçmiş olan Türkiye, sağda ve solda farklı politik görüşlere sahip yüzden fazla siyasi partiye sahiptir. ABD gibi iki partili bir yapısı yoktur. Dolayısıyla başkanlık sisteminin getirmiş olduğu “%50 oran +1 oy” zorunluluğu, Ak Parti’yi de ister istemez başka partilerle ittifaka zorlar. Cumhur ittifakında yer alan BBP, Yeniden Refah, DSP gibi partilerin oy oranları toplamının daha düne kadar %2 etmediğini hatırlayalım. Bu nedenle Ak Parti, bu partilerin yanında MHP ile de ittifak yapmak zorunda kalmıştır. Herhangi bir ittifaka girmeyen küçük partilerin ise Meclis’te temsil edilmesi imkansızlaşmıştır.

 

            Başkanlık sistemi, ekonomide önceki dönemden farklı yeni bir şey getirmediği için iktisadi anlamda faydalı olmamıştır. Sadece bazı ekonomik kurullar doğrudan cumhurbaşkanına bağlanmış, cumhurbaşkanının atama ve görevlendirme yetkisinde artış söz konusu olmuştur. İmzalar, görevlendirmeler ve kararnamelerle uğraşmak cumhurbaşkanına yeni yükler getirirken, asıl meseleye yani ekonominin yönetimine ve maliye politikasına odaklanmasını güçleştirmiştir.

 

            Turgut Özal ile başlayan, Recep Tayyip Erdoğan’ın döneminde doruğa çıkan özelleştirme politikaları nedeniyle, piyasa regülatör kurumlarından uzak kalmıştır. Piyasaya adeta görünür/görünmez bir el gibi fiyatlar konusunda geri çekilme yaptıran yani frenleme sağlayan bu kurumlar ve yanı sıra Kamu İktisadi Teşekülleri (KİT) artık çok azalmıştır. Dolayısıyla hükümet, serbest piyasa ekonomisi ile serbest kur rejimi nedeniyle fiyatlar üzerinde egemen değildir.

 

Sermayenin sahipliğinde değişiklik ve yeni zenginler yaratma ihtiyacı Ecevit iktidarları hariç her iktidarın maalesef devreye koyduğu çalışmalardır. Bundan dolayı da ilk sübvansiyonlardan iktidara yakın olan kesimler yararlanmaktadır. Devletten aldıkları ihaleler ve satışları aralarında pay etmektedirler. Kamunun alacağı; daha doğrusu vatandaşın alacağı düşünülmemektedir. Oysaki devletle ortak yapılan her sözleşmede, her anlaşmada; girişimcinin kârından bağımsız olarak devletin de işin icrasından kaynaklanan maliyetler düşüldükten sonra ortaya çıkan “toplumsal kâr”ı vardır.

 

Geçmiş dönemlerde devlet – müteşebbis ortaklığıyla yapılan, özellikle de inşa projelerinde “toplumsal kârlar” az veya çok muhakkak vatandaşa da tahakkuk etmekteydi. Hastaneler, okullar, sağlık merkezi ve kamu binalarının pek çoğu devletle özel sektörün anlaşması karşılığında ilgili firmanın hükümete hibe olarak ilgili il/ilçe veya ihtiyaç duyulan mahalde yaptırılması sonucu hizmete alınmıştır. Oysa AK Parti Hükümeti, bundan vazgeçmiş; bunun yerine ortaya çıkan toplumsal kârı peşin alarak bir nevi Osmanlı’da iltizamların peşinen satılması gibi baştan ve kısmen almaktadır. Daha sonra devlet, bu ihtiyaç duyulan kamusal ve sosyal tesisleri yaptırmak için yeniden ihaleye gitmekte; aldığı kâr yeni ihalede ortaya çıkan fiyatın kat be kat altında kalmaktadır. Dolayısıyla kamu maliyesi zarara girerken halk da kamusal mallara ulaşmada gecikme yaşamakta, kamusal mal pahalılaşmaktadır.

 

Ak Parti Hükümetleri, kamusal malın pahalılaşması karşısında yıllık bütçe hedeflemesini tutturmak gayesiyle; konuyla ilgili profesörlerce “günü güne satma ekonomisi” ile tabir edilen bir sistemle, tamamen özel sektöre sevkle yahut yap-işlet-devret sistemi ile hareket etmektedir. Bu şekilde yapılan kamusal hizmetlerin, yaptırılan kamusal malların ve kullanılan kamusal araçların toplam maliyeti; yıl bazında değil genel bir yekûn olarak aldığınızda çok daha pahalıya gelmektedir. Eğer Ak Parti, beş yıl iktidarda kalan bir parti olarak bunu yapmış olsaydı; aldığı yanlış kararların ve uygulamaların bedelini kendisinden sonra gelecek hükümet ödeyecek ve hükümet değiştiğinde politikalar da mecburen değişeceğinden belki de bu kamusal zarar ortadan kalkacaktı. Fakat 22 yıldır Ak Parti hükümetleri tek başına iktidar olduğu için hem bu zararı kendisi ödemiş oluyor hem de politika değiştirmenin maliyeti giderek artıyor. Netice ise toplumda refahın azalması, piyasadaki pahalılık ve maliye açısından para bulmanın yani likiditenin giderek güçleşmesi olarak ortaya çıkıyor.

 

Konuya yarınki yazımızda devam edeceğiz.

 

 

 

 

 

 

 



163 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - 30/07/2024
BİR FİLM HER ZAMAN SİNEMA FİLMİ MİDİR? - Ahmet Eren Özen - 30/7/2024
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.275634.4129
Euro36.100236.2448
Hava Durumu

İzmir nöbetçi eczaneleri