Ahmet Eren Özen
ahmeterenozen1@gmail.com
TKP'NİN CHP KARŞITLIĞINDA KÖYLÜ MESELESİ
27/11/2024 Her pazartesi günü Sol TV'de Komünist Bakış adlı program var. Bu programa çıkarak görüşlerini dile getiren Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri ise Kemal Okuyan. Okuyan, "CHP Nereye Gidiyor?" adlı konu üzerinde konuşmuş bu hafta. Konuşmanın ilk yarım saatini dinleyebildim. Youtube üzerinden yayınlanan bu sohbet, 1,5 saat kadar sürüyor. Dinlediğim ilk kısımda Okuyan, sosyal demokrasiyi ele alıyor. CHP'nin kuruluşunda sosyal demokrat bir parti olmadığını belirtiyor. Okuyan, CHP'nin 1965'te yükselen sol-sosyalist görüşten kendi payını almak üzere "ortanın solu" fikrini savunduğunu belirtiyor. Ecevit'in 1966'da Ortanın Solu, bir yıl sonra da "Bu Düzen Değişmelidir" adlı kitapları yazdığını belirtiyor. Okuyan'a göre İsmet Paşa'nın genel başkanlığındaki CHP, güçlü genel sekreter Ecevit ile 70'li yıllara hazırlanıyor. 70'li yılların sol değerlerin ön plana çıktığı yıllar olacağı görüldüğünden Okuyan, CHP'nin bu söylem değişikliğinin anlaşılabilir olduğunu söylüyor. Okuyan, dünyada sosyal demokrasiyi benimseyen partilerin ve iktidarların Türkiye'nin Ulusal Kurtuluş Savaşı'na ilgili yıllarda karşı çıktığını belirtiyor. Dolayısıyla sosyal demokrasiden kimin ne anladığının meçhul olduğunu ima ediyor. Türkiye'deki sosyal demokrasi üzerine yapılan "CHP tam anlamıyla bir sosyal demokrat parti olduğunda" diye başlayan cümleleri de anlamsız buluyor. Nazi döneminde sosyal demokrat partilerin tutumu hariç tüm sosyal demokrat partileri sosyalizmden ayrılarak, - reformist denilerek - liberalleşen partiler olarak görüyor. Okuyan'ın yine aynı söyleşide "Babamla mitinglerine giderdik ve etkili bir liderdi" dediği Bülent Ecevit, daha 60'ların sonlarında farklı bir sosyal demokrat anlayışı benimsemişti. Daha sonra adını "Demokratik Sol" olarak belli edecek bu anlayışı, sosyalizmden ayıran en önemli fark kalkınmayı köylüden başlatmasıydı. Avrupa'daki sosyal demokrat partilerden ayıran ise "inançlara saygılı laiklik" idi. Tıpkı Atatürk gibi Ecevit de köylüyü diğer toplumsal sınıflar arasından öncülemişti. "Üreten köylü, milletin efendisidir" diyen Atatürk, tarımsal üretime büyük önem veriyordu. Bunun için toprak reformunu sağlamayı denedi. Adı o zamanlar Toprak Reformu olarak geçmese de, toprağı kendine ait olmayan ancak toprak üzerinden emeğini ve ekmeğini sağlayan kesimleri yani topraksızları topraklandırma çabasıydı bu. 2 Haziran 1929'da 1505 sayılı yasa çıkarıldı. Doğu illerinden isyanlar vb. nedenleri ile batıya kaydırılan ağa ve aşiret reisleri bir süre sonra geri dönerek köylüye verilen toprakları onların elinden geri almışlardı. 1097 sayılı yasa ile bunun da önüne geçilmeye çalışıldı. 1933'te kanuna karşı dava açıldı ve başbakanlık gönderdiği savunmada şu ifadeleri kullanmıştır: "Doğuda geniş çiftlikler ve bu çiftliklerde serf gibi yaşayan topraksız, fakat toprağa bağlı birçok insan vardır. Ancak, aynı vaziyette çiftliklere ve insanlara Anadolu'nun diğer birçok yerinde de rastlanmaktadır. Doğuda bu insanları bu bağdan kurtarıp toprağa sahip kılmak ne kadar lazımsa batıda da aynı vasıftaki insanları aynı surette kurtarmak aynı derecede ve belki daha şiddetle gerekli ve zorunludur." Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ise "Köylü kendi toprağını çok sever. Bu köylünün en belirgin niteliğidir. Sevmediği ve sevemeyeceği bir toprak varsa o da kendisinin esir gibi kullanıldığı başkasının toprağıdır. Onun içindir ki bizim arzumuz her şeyden evvel çiftçiye toprak vermektir ve bunun da kanunu gelmiştir. Arazisini ve tarlasını kendi işletmeyerek orakarda Orta Çağ'da olduğu gibi yani esir gibi çalışan Türk köylülerini ev ve arazi sahibi yapmak maksadımızdır." CHP Genel Sekreteri Recep Peker, 1935 Mayıs'ındaki parti kurultayında ise şunları söyler: "Parti, hükümetin kendisine önemli iş edindiği, Türk köylüsünü topraklandırmak işine yeni programda yer veriyor. Bunun için hususi istimlak (özel kamulaştırma yasaları) yapılmasını göz önünde tutuyoruz. Tabiidir ki Teşkilat-ı Esassiye (Doğaldır ki anayasa) da icap ederse (gerekirse) diğer kanunlar gibi değişecektir." İsmet İnönü ise 1936'da yine bir parti toplantısında şöyle diyordu: "Bir toprak en çok mahsulünü yalnız bir vaziyette verir: O toprağın işleyenin malı olması. Yurdumuzda topraksız çiftçinin sayısı her tasavvurun (düşünülenin) üstündedir. Hiçbir vakit hiçbir adamın malına zorla el koymak fikrinde değiliz. Fakat hiçbir surette köylüyü sonsuza kadar topraksız kılmaya mahkum eden dar çerçevede bakmaya razı olamayız." CHP'nin toprak reformu ve köylünün durumu konusundaki bu değerli görüşlerini Şükrü Kaya'nın "İşlenmeyen toprakları işleyenlere vermeyi hedefliyoruz. Toprak yasasında doğu ve batı diye bir ayrım yoktur. Amaç, Türk'ü bu toprağın efendisi yapmaktır" sözleri ve son olarak 1936 Kasım'ında Atatürk'ün Meclis açılışında sarf ettiği şu sözler izliyordu: Toprak kanununun bir neticeye varmasını Kamutayın (Meclisin) yüksek himmetinden (iradesinden) beklerim. Her Türk çiftçi; ailesinin geçinebileceği ve çalışabileceği toprağa malik olması lazımdır. Vatanın sağlam temel ve imarı bu esastadır. Bundan fazla olarak büyük araziyi modern vasıtalarla işletin vatana fazla istishal temin edilmesini (değer katmak) teşvik etmek isteriz." Fakat bu sözler büyük toprak sahiplerinin hoşuna gitmez. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinin ardından çıkarılan Çiftçiyi Topraklandırma Hakkındaki Kanuna karşı çıkanlar arasında en meşhurları toprak sahibi Aydın Milletvekili Adnan Menderes idi. Menderes ve Fuad Köprülü bu nedenle CHP'den ihraç edilmişlerdir. Onlara Refik Koraltan ve Celal Bayar CHP'den istifa ederek eşlik ettiler. Çünkü onlar da kanuna karşı bildiriye imza atmışlardı. İşte bu Dörtlü Takrir grubu daha sonra ülkede sağ siyasetin ilk büyük partisi olan Demokrat Parti'yi kuracaklardı. Ve Türkiye'nin sağcılaşma, muhafazakarlaşma ve gericileşme süreci onlarla yani köylüden yana değil ağadan yana olan siyasetçilerle başlayacaktı. Ağa da köylü üzerinde baskı yaparak oyların Demokrat Parti ve onun yerine kurulan Adalet Partisi'ne akmasını sağlayacaktı. Köylünün bu kötü kaderi ve ağanın baskısı karşısında sinmişliği Ecevit'in genel başkanı olmasına kadar sürecekti. 1973'te "Ak Günlere" adlı seçim bildirgesini açıklayan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, karanlık günler yerine aydınlık günler vaat edince, topraksızlar mitingleri düzenleyince, toprak işleyenin su kullananın deyince o zamanlar nüfusunun %70'i köylerde yaşayan halktan büyük destek gördü. Fakat Ecevit'e sadece sağ siyasetçiler değil aşırı soldaki sosyalistler ve komünistler de düşman olmuştu. Çünkü sosyalizmin kurucusu Marks ve Engels, Manifeto'larında köylüden çok az bahsetmişler, ömürünün ancak işçilerin yönetime geçmesi ile son bulacağını savunmuşlardı. Proletaryanın bu diktatörlüğü Rusya'da gerçekleşti ve Sovyetler kuruldu ama köylünün durumunda bir iyileşme olmadı. Komünizmin hakim olduğu bölgelerde köylüler açlıktan, plansız üretimden ya da yetersiz tarım araçlarından dolayı verimsizlikten dolayı daha da fakirleştiler. Kitlesel köylü direnişleri bastırılırken ölen milyonlarca köylü Stalin yönetimince gizlendi. Bugün dahi komünizmin hakim olduğu Kuzey Kore'de açlıktan, kıtlıktan, hastalıktan ölen yüzbinlerce köylünün haberleri duyulmasın diye kendi toplumlarından ve dış kamuoyundan saklanmaktadır. Sonraları Sovyetler'in Kızılordu Komutanlığı yapmış olan Troçki ile Komünist Manifesto'yu ezbere bilen bir düşünür olan Lassalle köylü sınıfını beğenmiyorlardı. Her ikisine göre de; "işçi sınıfının egemenliği engelleyen gerici bir kitleydi köylüler". O zamanlar komünizm buydu; işçilerin çıkarını düşünürken geri kalan herkesi kendine düşman sayan bir anlayış! O günün anarşistleri, komünistleri ve sosyalistleri oy potansiyellerinin yüksek olduğu işçileri Ecevit'in CHP'sine karşı kaybettiler. Üstelik belki orağı ile isyan ederler diye umdukları köylüler ise AP'den CHP'ye dönmüşler, kendilerinin siyasi varlık alanları daralmıştı. Bu nedenle de CHP ve o dönemki genel başkanı Ecevit'e düşman kesildiler. Bugün komünizm ne? Hatalarından ders aldığını dile getiren bir TKP var ortada. Gerçekten komünistler, geçmişteki hatalarından bütünüyle ders aldılar mı bilinmez. İktidardan daha fazla ana muhalefeti eleştirerek "22 yıllık AKP'ye rağmen hala Türkiyede en güçlü burjuva parti CHP'dir" diyerek ana muhalefet partisini eleştirmeye devam ediyorlar çünkü. Ecevit, 70'lerde Politika dergisinde yayınlanan İsmail Cem'e verdiği röportajında köylü meselesinde adeta noktayı koyar: "Kalkınma köylüden başlayacak derken, dikkat edilirse köyden demiyoruz, köylüden diyoruz. Çünkü köylü yoksul bırakılarak da bir köy kalkındırılabilir. Örneğin toprak adaletsizliği bulunan bir köye yeterli sulama, tohumluk ve gübre sağlanınca toplam gelir atışı bakımından köy kalkınmış sayılır, fakat toprak ağasıyla topraksız köylü arasındaki gelir farkı büsbütün açılır. Ağa güçlendirilmiş, topraksız köylü daha güçsüz kılınmış olur. Sosyal içerikten yoksun bir "yeşil plan" veya "yeşil devrim" bu sonucu doğurur." Elbette bugünün kentlileşen nüfusunun gündemi ve kalkınmaya yaklaşımı daha farklıdır. Açıkçası komünistlerin eleştirileri de CHP için bir ölçüde faydalı olabilir. 1976'da Ahmet Kardam, Ülke Yayınları'ndan çıkan "CHP Nedir - Ne Değildir?" kitabında o günün CHP'sine komünist bakış açısıyla eleştiriler getirmiştir. Ancak tarih, onu değil CHP'yi daha doğrusu Ecevit'i haklı çıkarmıştır. Ecevit'in "halk sektörü" ve "kooperatifleşme" görüşleri ile "köykent projeleri" ülkemizde tarım ve hayvancılıktaki bugün yaşadığımız üretim kaybını ve tarımsal alanlardaki nüfusun azalmasını engelleyebilecek çalışmalardı. Bugünkü CHP Ecevit'in CHP'si değildir. Zaten eğer öyle olsa idi CHP şimdiye kadar çoktan iktidar olurdu. Ancak bugünün komünizmi de dünün komünizmi değildir. Bilimsel sosyalizmdeki tepeden inme söylemleri büyük ölçüde terk etmiştir. Düne göre bugün Türkiye'de komünist örgütler halka daha yakındırlar. Kopuk ve aşırı düşünceleri ciddi olarak törpülenmiştir. Dolayısıyla CHP'yi karşılarına almaları değil CHP'yle forumlarda tartışmaları lazımdır. Belki böylece ezilen kesimler yararına daha yararlı konular dile getirilip çözümlenebilir. Ayrıca köylü meselesi de bütünüyle bitmiş değildir. Köylü meselesi köylünün değişen sorunları ile yeniden ele alınması gereken bir konudur. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
SURİYE MESELESİNDE ERDOĞAN VE ÖTEKİLER - 09/12/2024 |
Ahmet Eren Özen - SURİYE MESELESİNDE ERDOĞAN VE ÖTEKİLER 9/12/2024 |
BAŞKA TÜRKİYE YOK! - 01/11/2024 |
Ahmet Eren Özen - BAŞKA TÜRKİYE YOK! 1/11/2024 |
EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ - 28/10/2024 |
Ahmet Eren Özen - EN GARİP RÜYADAN DAHA GARİP GERÇEKLİKLER YAŞIYORUZ 28/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - 11/10/2024 |
İZMİR KÖRFEZİNİ ÖLDÜREN NEDENİ AÇIKLIYORUM - Ahmet Eren Özen 11/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - 07/10/2024 |
MUTLULUĞA KAPI AÇIN - Ahmet Eren Özen 7/10/2024 |
TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/09/2024 |
Ahmet Eren Özen - TÜRKLERİN KÜLTÜR TARİHİ - 10/9/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - 08/08/2024 |
ZEKİ MÜREN FİLMİ NİÇİN ÇEKİLEMEDİ? - Ahmet Eren Özen - 8/8/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT - 07/08/2024 |
UNUTULMAYAN BEŞ SOSYAL DEMOKRAT |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - 02/08/2024 |
FİLM ÇEKİMİ EKİP İŞİDİR - Ahmet Eren Özen 2/8/2024 |
Devamı |